Message
Biri size gelip tokat atsa, ne yaparsınız?
Tepkiniz nasıl olur?
Olaydaki fail, eylemi yapan gerçekten o kişi midir? Yoksa zahirde açığa çıkan mı?
Bir köpek gelse size saldırsa, köpeği suçlar mısınız?
Bir kuş kafanıza pisletse, sorumlusu kuş mudur?
Rüzgarlı bir havada çatıdan kafanıza kiremit düşse, rüzgarı mı suçlarsınız?
Yolda yürürken ayağınız taşa takılıp düşseniz, suçlusu taş mıdır? Yoksa kendizi mi suçlarsınız?
...
“Kader ve İrade” konusunda önceden yazılmış olanı yaşadığımızı, artık kalemin kuruduğunu yazmıştım. Biz bu zahir alemde sadece olaylara vesile olmaktayız. Yukarıdaki soruları da bu çerçevede değerlendirmeye çalışmak en doğru yoldur.
Ancak cevapları ararken her olayı ayrı ayrı ve her olaydaki kahramanları da yine ayrı ayrı ele almak gerekir. Çünkü zahirde açığa çıkan Allahü Teala’nın ‘kaza’sından her birime farklı paydalar düşer.
Yukarıda saydığımız olaylar başına gelen kişi Allah’ın kazasını yaşamaktadır ve bunlar benim başıma niye geldi deme "GAFLETİ"nde bulunmaya hakkı yoktur. Allah’ın takdiridir. O’ndan her geleni sevgi ve saygı ile karşılar, ‘kaza’sını yaşarız. Sabreder, halifelik görevimizi yerine getiririz.
Bizler bu dünyaya pişmeye geldik. Pişip ahiret hayatına hazır olmaya. Doğumumuzdan ölümümüze kadar nice olaylar yaşayacağız. Bunların bazısı bizi eğitmek, öğrendiklerimizi tatbik etmek yani alıştırma yapmak için olacak, bazısı da sınav için. "Ey kulum! Ben sana böyle böyle nimetler verdim. Sana imkan verdim kendini yetiştir, ilim sahibi ol diye. Bakalım hazırmısın? Kazama sabredebilecek misin? Benden geleni kabullenebilecekmisin?" diye... Yok eğer hazır değilsek, yaşadığımızdan ders almalıyız. Yeni bir şansımız var, hala hayattayız.
Hayattaysak eğer hep yeni şanslarımız vardır. Tövbe vardır, istiğfar vardır. Bu kapılar hep açıktır. Yeter ki girmesini bilelim, girmek isteyelim. Yaşadığımız hatalardan dersler çıkaralım. Asıl yurdumuza, "Ahiret Yurdu"na giden bu yolda çalışmaya, öğrenmeye devam edelim. Asıl sınav orada olacak. Oradaki sorular, burdakilerden daha zor olacak.
Birinci olayda, yani tokat yeme meselesinde; insanın tabiatının gereği olarak ani bir tepki vermesi doğaldır. Ancak bundan nefsine bir pay çıkartarak; "Sen bana tokat vuramazsın" şeklinde "BEN"liğini öne çıkaracak şekilde bir tepki vermesi gizli "ŞİRK"e yol açar. "BEN"lik Allahü Teala’dan gayri bir ilah yaratmaktır.
Sübhanekellâhümme ve bi hamdik ve tebâra-kesmük. Ve te’alâ ceddük. Ve lâ ilâhe ğayrük.
“Ve senden başka ilah yoktur”... deriz Sübhaneke’de
Bir savaş esnasında Hz.Ali tam karşısındaki kafiri öldürmek üzere iken, adam Hz.Ali’nin suratına tükürmüş. Hz.Ali bunun üzerine adamı bırakmış ve öldürmekten vazgeçmiş. Adam şaşırmış. "Ne oldu ey Ali, tam da beni öldürmek üzereydin, neden vazgeçtin?" demiş. Hz.Ali’nin cevabı şöyle olmuş; "Sen yüzüme tükürmeden önce ben seni Allah’ın rızası için öldürecektim. Ama sen benim yüzüme tükürünce NEFSim devreye girdi. Bunun üzerine vazgeçtim."
Aynı şekilde "SEN" yaptın. Allah’ın takdirini unutarak "SEN" sorumlusun, failsin yaklaşımı da yine aynı hataya, "GAFLETE" yol açar.
Bedir Savaşı’nda inen ayet;
Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Doğrusu O işitir ve bilir. (8.Enfal, 17)
Allah’ın takdirini (yazısını) yaşarız. Zahirde biri vesile olur, yazıyı yaşatır. Bize düşen o "BİREY"i uyarmak doğru yola yönlendirmek, iman edip salih ameller işlemesi için Allah’a dua etmektir. İşte bu Allahü Teala’nın bize verdiği "HALİFELİK" görevidir. Önce kendini eğiticen, ilim sahibi olucan, sonra da öğrendiklerini hayatına tatbik edip örnek olucan ve öğreticen.
Nasıl ki biz ahiret hayatı için çabalıyor, ibadet edip, Allah yolunda ilerlemeye çalışıyorsak, aynı dilekleri bize tokat atan kişi için de dilemeliyiz. Bunu yapmazsak gerçek Müslüman olamayız. Bu konuda Peygamber Efendimiz (SAV) bizi uyarmıştır;
"Kendiniz için istediğinizi, kardeşiniz için de istemedikçe gerçek mü'min olamazsınız."
Yine Peygamber Efendimiz (SAV); amcasını öldüren Vahşi’yi affetmiş, Müslümanlığa davet etmiş, kendisine zulmedenler için de Allah’a bedduada bulunmayıp, hep doğru yolu bulmaları için dua etmiştir.
Tokatı atan kişi yaptığı eylemin sonucunu bu dünyada yada ahiret hayatında (mizanda) yaşayacaktır. Bu onunla Allah arasındadır. Bizim bu noktada cezalandırıcı olarak devreye girmemiz doğru değildir. Her zaman için affetmek tavsiye edilmiştir. Bırakın yaptığı eylemin sonucunu yaşasın. Biz olaydan kendimize ne payda çıkarıcaz ona bakalım.
Ama tabiki insanın tabiatı gereği tokat yiyince tepki vermemesi kolay değil. Aslolan kendimizi bu gibi bir olayda hiç tepki vermeyecek duruma gelecek şekilde eğitebilmektir. Eğer bu noktaya erişebilirsek işte o zaman olmuşuzdur. Bu hayatta YANMIŞ, PİŞMİŞ, KAVRULMUŞ ve istenilen KIVAMA gelmişizdir. Ama tabiki bu noktaya erebilemek zordur. Erenler, ermişler nice çileler sonucu bu kıvama gelmişlerdir. Bu kıvama dünyada eremeyenler ne yazık ki öteki dünyada cennete girmeye hazır olana kadar pişmeye devam edeceklerdir.
Biri bize tokat da atsa, bir hayvan da saldırsa, üzerimize kuş da pislese, gökten kiremit de düşse bizim açımızdan hepsi de aynıdır. Vereceğimiz tepkinin boyutu bizim bu hayatta ne kazandığımızı gösterir. Bu dünya için çalışan ona göre, ahiret için doğru bir şekilde çalışan ona uygun bir şekilde tepki verir.
Bir de ahiret için çalışır gibi gözüküp de böyle bir olayda nefsani bir tepki verenler vardır. Asıl korkması gerekenler bunlardır. Bunlara "MÜFLİS" denir.
Velhasıl bu dünya bir mektep, bizler de öğrenci. Ne öğrenirsek, heybemizi ne kadar çok doldurursak kar.
Bir "YOLCU"yuz bu dünyada
Dünya denen bu "DURAK"ta
Yolcu "YOL"unda gerek
O yola bir "REHBER" gerek
Bu dünyada "GAFİLCE" yaşayanlardan değil, "HALİFE" gibi yaşayanlardan olmanız dileği ile.
Allah’a Emanet Olun.
Barış Muçe