Message
Padişah, hem kendisine sâkîlik hem de hacamat yapan ve evin önünü temizleyen birine muhtaç olduğu ve iki kölesi bulunduğu zaman muhakkak bu hacamat ve süpürgecilik vazifesine onlardan sevmediğini tayin eder. Güzel şarabın sâkiliğini nezdinde en sevimli olana verir.
Senin 'Bu benim işimdir, onun işi benim işimden daha aşağı değildir.' demen uygun değildir; zira o fiili nefsine izafe ettiğinde hataya düşmüş olursun. Aksine çirkin işi, çirkin şahsa, güzel işi de güzel şahsa tahsis etmek için senin gönlünü evirip çeviren odur. Bunu da adaletin tamamlanması için yapmıştır; zira onun adaleti, bazen senin hiç müdahalenin olmadığı birtakım işlerle tamam olur. Bazen de seninle tamam olur; zira sen de onun fiillerindensin. Bu bakımdan senin çağırıcı kuvvet ve kudretin, ilmin ve amelin ve hareketlerinin diğer sebepleri tabirde O'nun fiilidir. Öyle ki onu adaletle tertiplemiştir ve o fiilden adaletli fiiller sudur eder. Ancak sen, nefsinden başkasını görmezsin. Şehâdet aleminde senin üzerinde beliren fiilin gayb ve melekût âleminden herhangi bir sebebinin olmadığını zannedersin ve bu zannından dolayı bu fiili kendi nefsine izafe edersin! Oysa sen ancak geceleyin hokkabazın oyununa bakan çocuk gibisin. Öyle hokkabaz ki perde arkasından birçok sûretler çıkarır. O sûretle oynar, zıplar, kalkar, oturur. Oysa o sûretler, kıpırdamayan paçavralardan tertip edilmiştir. O sûretleri ancak ince ve kıldan mamul ipler harekete geçirir. O ipler gecenin karanlığından ötürü gözükmezler. Onların uçları hokkabazın elindedir. O ise çocukların gözünden perdelidir. Çocuklar sevinirler, hayrete düşerler. Çünkü oynayanın, oturup kalkanın o paçavralar olduğunu zannederler.
Akıllılar onların hareket etmediğini, hareket ettirildiğini bilirler. Fakat akıllılar da çoğu zaman onun ayrıntılarını bilmezler. Onun bazı ayrıntılarını bilen de işi yapan ve ipin ucu elinde bulunan hokkabaz gibi bilmez!
İşte böylece dünyanın çocukları âlimlere nisbeten diğer insanlar çocuktur bu görüntülere bakarlar, hareket edenin o görüntüler olduğunu zannederler. Dolayısıyla eşyayı onlara havale ederler. Âlimler ise onların hareket ettirildiklerini bilirler. Ancak hareket ettirmenin keyfiyetini bilmezler. Bu tip âlimler ekseriyeti teşkil ederler. Ancak ârifler ve ilimde râsih olan âlimler müstesnadırlar. Çünkü onlar, gözlerinin keskinliğiyle örümcek ağına benzer incecik ipleri idrâk etmişlerdir. Hatta örümcek ağından çok daha ince olan göklerden sarkıtılmış ve uçları yeryüzündeki şahıslara bağlanmış ipleri görürler. Öyle ki inceliklerinden dolayı zâhirî gözlerle o ipler idrâk olunmazlar.
Sonra ârifler o iplerin uçlarını, bağlı bulundukları yerleri görürler ve o iplerin bağlı olduğu yerlerin gökleri harekete geçiren meleklerin elinde olduğunu müşahede ederler. Ariflerin göklerin meleklerinin de arşı yüklenen meleklere bağlı olduklarını, Allah'tan inen emri nasıl beklediklerini müşahede ettiler, Allah'ın emrine muhalefet etmemek için nasıl dikkatli davrandıkların gördüler. Kur'an'da bu müşahedeler tabir edilerek şöyle denilmiştir:
Semâda rızkınız da var, uyarıldığınız da var. (Zâriyat/22)
Gök meleklerinin kendilerine kader'den inecek emri bekleyişleri tabir edilerek şöyle denildi:
Allah'tır ki yedi (kat) göğü ve arzdan da onlar kadarını yarattı. Allah'ın emri bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve herşeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. (Talâk/12)
Bunlar birtakım İlâhî emirlerdir. Allah'tan ve (Allah'ın tâlimiyle) ilimde rusuh sahibi olanlardan başkası onların tev'ilini bilmez.
İbn Abbas (r.a) 'Allah'ın emri bunlar arasında inip duruyor' (Talâk/12) ayetini okuduğunda 'Eğer ben bu ayet-i celîle'nin mânâsından bildiğimi söylesem muhakkak beni taşa tutarsınız' demek sûretiyle, ilimde râsih olanların ihtisaslarını halk tabakası tarafından güç yetirilemeyecek ilimlerle tabir etmiştir.
İbn Abbas'ın yukarıda geçen sözü başka bir rivayette 'Muhakkak İbn Abbas kâfir oldu derdiniz' şeklinde vârid olmuştur.
Kaynak : İhya-u Ulumiddin - İmam Gazali