Message
Cebrâîl (a.s) gelip şöyle konuşur: “Şehâdetin, haccın ve cömertliğin sevabını kimden duydunuz?” Onlar da: “Âlimden duyduk” derler. Bunun üzerine Cebrâîl (a.s): “O halde edebinizi muhâfaza ediniz ve hocanızın Önüne geçmeyiniz” der. Fakat bu esnada âlim: “İlâhîl İlmim cömert Müslümanın, cömertliği sayesinde oldu” der. Allah Teâlâ da “Âlim doğru söyledi” deyince, Cennet kapısı ilk önce cömert Müslümana açılır.”
Hz. Ali (kv), Kümeyl'e şöyle söylemiştir: “Ya Kümeyl! İlim maldan daha hayırlıdır. ilim seni hırslandırır. Sen ise mala hırs duyarsın. İlim hâkimdir, mal ise kendisine mahkûm olunandır. İnfak malı eksiltir, ilim ise infakla çoğalır.” Allah Teâlâ “Hz.İbrâhîm (a.s)'a şöyle vahyetti: “Ya İbrâhîm! Ben Âlim'im ve bütün âlimleri severim.” İbn Abbâsün rivayet ettiği bir hadis şöyledir: “Hz. Dâvûd'un Hz. Peygamber (a.s)'a “Hangi amel üstündür?” diye sorulduğunda, “Allah'ı bilmek” diye cevap verince, bu sefer “Hangi amel çoğalır?” diye soruldu. Resûlullâh (a.s) yine “Allah'ı bilmek” dedi. Bunun üzerine “Ya Resûlallâh! Biz amelden soru soruyoruz, siz ise ilimden cevap veriyorsunuz” dediler. Resûlullâh (a.s.) ise cevâben “Öyle cevap veriyorum. Zira, ilimle beraber az bir amel fayda verir. Fakat câhilce yapılan birçok amelin hiçbir faydası olmaz” dedi. Hasan el-Basrî, şöyle demiştir: “İlim tahsil ederken ibâdeti noksanlaştırmayın; ibâdet ederken de ilmi noksanlaştırmayın.”
İlim ağaca benzer, ibâdet de meyve gibidir. O halde ilim amelden önce gelir elbette. Çünkü ilim asıldır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (a.s.), “İlim amelin imamıdır” buyurmuştur. Zaten Önce Ma'bûd'u tanımak, sonra O'na ibâdet etmek lâzımdır.
Zü'n-Nûn el-Mısrî şöyle dedi: “Tasavvufta üç sefer yaptım. Birincide hâs ve âmmın bildiği bir ilimle geldim. İkinci seferde hâssın bilip, âmmın bilmediği bir ilimle geldim. Üçüncüde ise hem hâssın hem de âmmın bilmediği bir ilimle geldim ve yolumda yalnız kaldım.”
Şeyhü,l-İslâm Ebû Abdullah el-Ensârî, bu sözü şöyle açıklar: Birinci ilim, tevbe ilmiydi. Hâs ve âmmın kabulüne mazhar oldu. İkinci ilim, tevekkül, muâmele ve muhabbet ilmiydi. Onu hâs kabul etti, fakat âm kabul etmedi. Üçüncü ilim ise; hakikat ilmiydi. Mahlûkâtın akıl ve bilgi terâzisinin tartamayacağı bir ilimdi. Bundan dolayı hâs da âm da kabul etmedi.
İbrâhim el-Herevî anlatıyor: Bâyezîd-i Bistâmî'nin sohbetindeydik, “Filan hoca ilmini filan zâttan almış... Falan âlim bilgisini şu medresede geliştirmiş...” şeklinde konuşmalar geçiyordu. Bâyezid-i Bestâmî onları dikkatle dinledi ve şöyle dedi: “Bahsettiğiniz zâtlar ilmi ölüden almışlar, biz ise ilmimizi hiç ölmeyenden aldık.”
Ebû Zerr'in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Resûlullâh (a.s.) şöyle buyurmuştur: “İlim meclisinde bulunmak, bin rek'at namazdan, bin hastayı ziyaretten ve bin cenazede hazır bulunmaktan daha üstündür.” Bunun üzerine “Kur'ân okumaktan da mı üstündür?” diye soruldu. Resûlullâh (a.s.) ise “İlim olmadan Kur'ân bir fayda verir mi?” diye karşılık verdi.
Bu açıklamalardan sonra şu bilinmelidir; yüksek derecelere ulaşmak isteyen, tecelliyât nurlarından oluşan manevî bahçelere girmek isteyen, sevab-günah meselesiyle meşgul olmamalı. Onun isteği, Celâl ve Cemâl bahçelerinden olgunlaşmak olmalıdır. Bunun için de âriflerin sohbetine ve ehl-i tevhîdin hizmetine koşmalıdır.
Ancak bu şekilde ilme'l-yakînden, ayne'l-yakîne ulaşır.
Kaynak : Alemin Yaratılışı ve Hz.Muhammed'in Zuhuru - Aziz Mahmud Hüdayi Hz.