Message
Gördüğünüz, duyduğunuz, dokunduğunuz, tattığınız ve kokladığınız şeyler elbette ki duygusal nesnelerdir. Bunlar, deneyimlediğiniz şeylerdir. Peki deneyimleyen kimdir? Şöyle bir şey söyleyebilirsiniz: “Kim olacak? Elbette ki ben. Jane Smith, muhasebe müdürü, kırk beş yaşında, boşanmış, iki çocuk annesi, Amerikalı. Deneyimleyen benim.” Yanıldınız. Jane Smith veya her kimse, kendini Jane Smith olarak tanımlamasını sağlayan her şey, deneyimlenen nesnelerdir, deneyimleyenin kendisi değil.
Her deneyimin üç olası içeriği vardır: Duyusal algılar, düşünceler ya da zihinsel imgeler ve duygular. Jane Smith, muhasebe müdürü, kırk beş yaşında, boşanmış, iki çocuk annesi, Amerikalı; bunların hepsi düşüncedir ve dolayısıyla da bu düşünceleri düşündüğünüz anda deneyimlediğiniz şeyin bir parçasıdır. Bunlar ve kendiniz hakkında düşünüp söyleyebileceğiniz diğer her şey nesneldir, öznel değil. Yani deneyimdir, deneyimleyenin kendisi değil. Kim olduğunuzla ilgili daha bin tane tanım (düşünce) ekleyebilirsiniz ve bunu yaparken, kendinizi deneyimlemeyi daha da karmaşıklaştırırsınız ama bu şekilde, asla deneyimleyene ulaşamazsınız. O, bütün deneyimlerden önce olan ama var olmadığı takdirde deneyimin gerçekleşemeyeceği özdür.
Peki deneyimleyen kim? Sizsiniz. Siz kimsiniz? Bilinç. Bilinç nedir? Bu soru cevaplanamaz. Cevap verdiğiniz anda, sahteleşirsiniz, çünkü başka bir nesneye çevirirsiniz. Bilinç, geleneksel adıyla “ruh”, kelimenin gerçek anlamıyla asla tanımlanamaz ve bunu yapmaya çalışmak boşuna olur. Bütün biliş, ikicilik alemindedir; öznel ve nesnel, bilen ve bilinen. Özne, ben, kendisi olmadan hiçbir şeyin bilinemeyeceği, algılanamayacağı, düşünülemeyeceği veya hissedilemeyeceği bilen, daima bilinmez olarak kalmalıyım. Bunun nedeni, bir biçimin olmamasıdır. Sadece biçimler bilinebilir ve tanımlanabilir ama biçimi olmayan boyutta, biçim dünyası var olamaz. O, dünyanın yükseldiği ve battığı aydınlık boşluktur. O boşluk, ben olan hayattır. Zamandan bağımsızdır. Ben ölümsüzüm. O boşlukta olan şey, göreceli ve geçicidir; zevk ve acı, kazanç ve kayıp, doğum ve ölüm.
İçsel boşluğun keşfedilmesinin en büyük engeli, deneyimden fazlasıyla büyülenerek kendinizi onun içinde kaybetmenizdir. Yani bilinç, kendi rüyasında kaybolur. Kendinizi her düşünceye, her duyguya ve her deneyime öylesine kaptırırsınız ki rüyada gibi olursunuz. İnsanlığın binlerce yıldır içinde bulunduğu durum bu.
Bilinci bilemeseniz bile, kendiniz olarak farkına varabilirsiniz. Nerede olduğunuza bağlı olmaksızın, onu herhangi bir durumda doğrudan hissedebilirsiniz. Onu burada ve şimdide hissedebilirsiniz. O, temelde yatan bendir. Okuduğunuz ve düşündüğünüz kelimeler ön plandadır ve ben, bütün deneyimlerin, düşüncelerin ve duyguların algılandığı zemindir.
Kaynak : Var Olmanın Gücü - Eckhart Tolle