Message
Kısıtlamaların hiçbiri kozmik oyunda mutlak değildir. Evrensel dokuda ayrık şuur birimleri bireyselliklerine ve belirgin farklılıklarına rağmen başka bir düzeyde kaynaklarıyla ve birbirleriyle esas özdeşliklerini korurlar. Aynı anda bütün ve parça olduklarından çelişkili bir doğaları vardır. Parçaların her biri hakkındaki öz bilgi tüm kozmik alana dağılmıştır ve her parça da tüm yaratılışın bilgisine sahip olabilir. Bu bütün parça ilişkisinin kanıtı transpersonel deneyimlere bakacak olursak en belirgin haliyle insanlarda görülür.
Transpersonel hallerde kendimizi yaratılışın herhangi bir parçası olduğu kadar yaratıcı ilkenin kendisi olarak da deneyimleyebiliriz. Bu, kendini herhangi bir şey ya da herhangi biri olarak deneyimleyebilen –buna bizler de dahiliz- diğer insanlar için de geçerlidir. Bu açıdan bakıldığında her insan yalnızca evrenin ufak bir parçası değil aynı zamanda yaratılışın tümüdür. Benzer bir ilişki hayvan ve bitki aleminde ve hatta inorganik dünyada da mevcuttur. Türlerin evrimi ve kuantum fiziğindeki çelişkilerle ilgili gözlemler bunu destekler.
Bu durum kadim Hint manevi sistemleri, özellikle de Caynacılık ve Avatamsaka Budizmi’nde yer alan tanımları anımsatır. Cayna kozmolojisine göre yaratılış sonsuz derecede karmaşık ayrık şuur birimlerinden ya da jivalardan oluşur. Bu jivalar kozmik sürecin farklı yönlerinde ve aşamalarında hapsolmuştur. Saf doğaları maddi gerçeliğe, özellikle de biyolojik süreçlere takılmaları nedeniyle bozulur. Caynacılara göre organik yaşam formları kadar inorganik nesne ve süreçler de jivadır. Her jiva görünürdeki farklılığına karşın tüm diğer jivalara bağlıdır ve diğer hepsinin bilgisine sahiptir.
Avatamsaka Sutra her şeyin birbirine bağlı olduğunu anlatmak için şiirsel bir imge kullanır. O, Vedik tanrı İndra’nın meşhur kolyesidir: “İndra’nın cennetinde inciden bir ağ olduğu söylenir. Bu ağ öylesine düzenlenmiştir ki birine baktığında içinden yansıyan tüm diğerlerini de görebilirsin. Aynı şekilde dünyadaki her nesne yalnız kendi değildir; diğer her nesneyi de içerir ve aslında diğer her şeydir.” Benzer kavramlar aynı öğretinin Çin’deki kolu olan Hwa Yen Budist okulunda da bulunabilir. Hwa Yen insan zihninin ulaşabileceği en derin içgörülerden birini içeren bütüncül bir evren görüşüdür. Bu felsefenin özü birkaç cümleyle başarıyla özetlenebilir: “Bir’in içinde Bir, Çok’un içinde Bir, Bir’in içinde Çok, Çok’un içinde Çok.” Aşağıdaki hikaye bu okulun belirleyici özelliği olan karşılıklı kozmik iç içelik kavramına güzel bir örnektir:
Hwa Yen felsefesinin karmaşıklığını anlamada güçlük çeken İmparatoriçe Wu, okulun kurucularından Fa Tsang’dan kozmik bağlılığı basit ve pratik bir şekilde anlatmasını ister. Fa Tsang onu her tarafı aynalarla kaplı –duvarlar, tavan ve yer- büyükçe bir salona götürür. Önce bu salonun ortasında bir mum yakar ve tavandan sarkıtır.
Bir anda sonsuza kadar gidiyormuş gibi görünen farklı büyüklüklerde yanan mumlarla çevrilirler. Bir ile çokun arasındaki ilişkiyi Fa Tsang böyle anlatır.
Daha sonra odanın ortasına birçok yüzeyi olan ufak bir kristal yerleştirir. Sayısız mum imgeleri de dahil olmak üzere kristalin çevresindeki her şey onda toplanıp yansımaya başlar. Fa Tsang bu şekilde Mutlak Gerçeklik’te en küçüğün en büyüğü ve en büyüğün de en küçüğü nasıl kapsadığını gösterir. Bunu yaptıktan sonra bu statik modelin çok yetersiz ve kusurlu olduğunu söyler. Bu örnek evrendeki daimi, çok boyutlu hareket ile Zaman’ın ve Ebediyet’in; geçmişin, şimdinin ve geleceğin birbirleri içine nüfuz edişlerini anlatamaz.
Kaynak : Kozmik Oyun - Stanislav Grof