Message
Yaratılışı anlatan bazı Kabala metinlerine göre bir zamanlar “Gözün gözü görmediği” bir ilksel hiçlik durumu varmış. “Tanrı, Tanrı’yı seyretmek istedi” diye yaratılış gerçekleşmiş. Benzer şekilde Mevlana da şöyle yazmıştır: “Gizli bir hazineydim ve bilinmek istedim... Tüm evreni yarattım ve bundaki tek amaç kendimi tezahür ettirmektir” (Hines 1996).
Yaratıcı sürecin sıklıkla vurgulanan diğer önemli nitelikleri ise Yaratıcı’nın oynamayı seven, neşeli ve nüktedan yönleridir. Bu nitelikler en güzel, evren ve varoluştan lila ya da Tanrısal Oyun olarak bahseden kadim Hindu metinlerinde tanımlanmıştır. Bu görüşe göre yaratılış Tanrı’nın, Brahman’ın, kendi içinden ve kendi içinde yarattığı son derece karmaşık bir kozmik oyundur. O, hem oyunu tasarlayan oyun yazarı, hem oyunun yapımcısı ve yönetmeni ve hem de tüm rolleri oynayan aktörlerdir. Bu kozmik oyun birçok boyutta, birçok düzeyde ve hayal edilemeyecek kapsamlarda oynanır.
Yaratılış, Mutlak Şuur’un muazzam merakını ifade eden devasa bir deney olarak da görülebilir. Bu tutku, hayatını keşif ve araştırmaya adayan bilimadamının sevdasına benzer. Ancak kozmik deney doğal olarak tüm bilimadamlarının toplamının hayal bile edemiyeceği kadar karmaşıktır. Bilimin mikro dünyanın derinliklerinden evrenin uçsuz bucaksız köşelerine kadar yaptığı tüm çarpıcı keşifler varoluşun anlaşılamaz bilmecesine sadece şöyle bir göz atar. Bildiğimiz gibi bilim, doğayı ve yaratılışı gittikçe artan incelikteki yollarla inceler, ancak altında yatan ve onu ortaya çıkaran gizemli süreçler hakkında bir şey söylemez.
Olağandışı şuur hallerinde tekrar tekrar ortaya çıkan soru Tanrı’nın yaratılış sürecinde ne kadar kontrol sahibi olduğudur? Bu, Albert Einstein’ın sıkça üzerinde durduğu bir sorundur. Şöyle der: “Beni gerçekten ilgilendiren soru Tanrı’nın yaratılışta bir seçim şansının olup olmadığıdır.” Bu içgörü düzeyine ulaşanların yanıtları bir değildir. Bazen Mutlak Şuur yaratılışın tümünden, bütün ayrıntılarına kadar tamamıyla sorumluymuş gibi görünür. Bu durumda kozmik oyundaki herhangi bir sürpriz yalnızca kişisel kahramanların başına gelir. Bu, cehalet perdesinin kalkarak daha önceden saklı olan tanrısal bilgilerin önemli kısımlarının açığa çıkmasına bağlıdır.
Holotropik halleri deneyimleyenler sıklıkla bu senaryonun önemli bir alternatifini fark ederler. Yaratılışın yalnızca temel parametrelerinin açıkça belirlendiğini, ancak ayrıntılı sonucu Tanrı’nın bile bilmediğini görürler. Kozmik oyunun bu ikinci modeli bir kaleydoskop ya da satranç oyununa benzetilebilir. Kaleydoskopun kaşifi özel bir şekilde düzenlenmiş aynaların ve renkli cam parçalarının güzel şekiller yaratacağını fark etmiştir. Ancak bu alet kullanılırken ortaya çıkabilecek tüm kombinasyonları önceden bilemez.
Benzer şekilde satrancın kaşifi altmış dört adet kareden oluşan bir tahtanın üzerinde belirli rolleri ve hareket şekilleri olan taşlarla oynanan bir oyunun genel olanaklarının farkındadır. Ancak satranç oynarken ortaya çıkabilecek tüm olasılıkları bilmek söz konusu olamaz. Tabii ki yaratılış kaleydoskop ya da satrançtan çok daha karmaşıktır. Mutlak Şuur her ne kadar muazzam bir zekaya sahip olsa da kozmik oyunun açılımı onun kontrolü dışında olabilir ve doğal olarak sürprizler getirebilir.
Bu, kozmik oyundaki rolümüz sorusuyla yakından bağlantılıdır. Evrenin kaderi tüm ayrıntılarına kadar Tanrı tarafından yazıldıysa bu, bizim gibi kişisel oyunculara yaratıcı bir katılım şansı tanımaz. Yapabileceğimiz en iyi şey varoluş ve kendi doğamız hakkında geçmişte yanlış bilgilendiğimiz için otantik bir yaşam sürmemiş olduğumuz gerçeğine uyanmaktır. Ancak şu anki küresel kriz gibi bazı istenmeyen gelişmeler Tanrı’nın iradesi dışında gerçekleşiyorsa yardımımız gerekebilir. Bu durumda Mutlak Şuur’un kozmik oyunda değerli yardımcıları olabiliriz.
Yaratılış nedenleri hakkında içgörüler kazanan bazı insanlar bunun estetik yönünü de vurgular. Gündelik yaşantımızda evren ve doğanın güzelliği ile yaratılışın güzel sanatlar ve mimari gibi insan ürünü yönlerinden de etkileniriz. Yaşamın ve varoluşun tüm farklı yönlerinin estetik yönünü takdir etme yeteneği holotropik şuur hallerinde oldukça gelişir. William Blake’in dediği gibi “algı kapıları temizlendiğinde” yaratılışın hayranlık uyandırıcı güzelliğini görmemek zordur. Bu açıdan bakıldığında içinde yaşadığımız evren ve diğer boyutlardaki tüm deneysel gerçeklikler en güzel sanat eserleri ve bunları yaratma dürtüsü de yüce bir sanatçının ilhamı ve yaratma tutkusuna benzetilebilir.
Kaynak : Kozmik Oyun - Stanislav Grof