Message
Geçmiş yaşam deneyimlerinin bu olağandışı özellikleri bağımsız gözlemciler tarafından tekrar tekrar doğrulanmıştır. Ancak tüm bu etkileyici gerçekler aynı şuur birimi ya da aynı kişisel ruh olarak yeniden enkarne olduğumuzun kesin bir “kanıtı” değildir. Bu çıkarım var olan delillerin olası yorumlarından yalnızca biridir. Bu, bilimde karşılaştığımız durumla temelde aynıdır. Gözlemlerden elde edilen belli gerçekler vardır ve bunları açıklayıp uyumlu bir kavramlar sistemine yerleştirecek bir teori ararız.
Modern bilim felsefesinin temel kurallarından biri şudur: Bir teori, açıklamaya çalıştığı gerçeklikle karıştırılmamalıdır. Modern bilim tarihi var olan verilerin birden fazla şekilde yorumlanabileceğini göstermiştir. Diğer tüm araştırma alanlarında olduğu gibi geçmiş yaşam fenomeni araştırmalarında da gözlemlerden elde edilen gerçeklerle bu gerçeklere bir anlam vermeye çalışan teorileri birbirinden ayırmalıyız. Örneğin nesnelerin düştüğü gözleme dayalı bir gerçektir. Ancak bunun neden olduğunu açıklamaya çalışan teoriler tarih boyunca değişmiştir ve kuşkusuz değişmeye devam edecektir.
Tüm çarpıcı özellikleriyle geçmiş yaşam deneyimlerinin varlığı su götürmez bir gerçektir. Bu gerçek, açık görüşlü ve delilleri kontrol etmeye istekli, ciddi herhangi bir araştırmacı tarafından doğrulanabilir. Egemen psikiyatri ve psikolojinin kavram çatısında bu olguları yeterince iyi açıklayabilecek bir tanımlamanın bulunmadığı da bir gerçektir. Öte yandan var olan delillerin yorumlanması daha da karmaşık ve zor bir konudur. Aynı insanın tekrar eden bir doğum, ölüm ve genedoğum döngüsüne girişiyle ilgili yaygın reenkarnasyon anlayışı mevcut deliller ışığında mantıklı görünmektedir. Ve bu anlayış, var olan tüm verileri reddederek kurumlaşmış düşünce yapısına katı bir şekilde tutunan geleneksel psikolog ve psikiyatristlerin tutumlarından tabii ki çok daha üstündür. Ancak aynı veri değişik şekillerde yorumlanabilir. Doğal olarak bu açıklamaların hiçbiri maddeci paradigmayla uyum içerisinde değildir.
Ancak böylesi alternatiflerden en az ikisi ruhsal yazıtlarda halihazırda mevcuttur. Hindu geleneğinde ayrı bireylerin reenkarnasyonu inancı genedoğum kavramının yaygın ve karmaşık olmayan bir yorumu olarak görülür. Son analizde gerçekten var olan tek bir varlık, Brahman ya da yaratıcı ilke vardır. Varoluşun tüm farklı boyutlarındaki ayrı bireylerin hepsi de bu muazzam varlığın sonsuz metamorfozlarının ürünlerinden başka bir şey değildir. Evrendeki tüm bölünme ve sınırlar yanıltıcı ve sahte olduğu için gerçekte enkarne olan yalnızca Brahman’dır. Varoluşun tanrısal oyunundaki tüm kahramanlar bu Bir’in farklı yönleridir. Bu mutlak bilgiye ulaştığımızda geçmiş yaşam deneyimlerimizi bu yanılsama ya da maya’nın bir diğer yönü olarak görürüz. Bu yaşamları “kendi yaşamlarımız” olarak görmek karmik oyuncuları ayrı bireyler olarak gördüğümüzü gösterir ve bu da her şeyin temeldeki birliği hakkındaki cehaletimizi yansıtır.
Christoper Bache “Yaşam Döngüleri” (Lifecycles, 1990) adlı kitabında Jane Roberts (1973) ve diğer yazarların eserlerinde bulunan ilginç bir reenkarnasyon kavramını tartışıyor. Bu yorumda bireysel şuur birimleri ya da Tanrı değil de ikisinin arasında yer alan Yüce Ruh (Oversoul) vurgulanıyor. Bireysel bir enkarnasyonun deneyimlerini toplayıp bütünleyen şuura ruh dersek Yüce Ruh da birçok enkarnasyonların deneyimlerini toplayıp bütünleyen daha geniş bir şuura verilen addır. Bu görüşe göre aslında enkarne olan bireysel şuur birimi değil Yüce Ruh’tur.
Eğer daha önceki yaşamlarımızın bir uzantısıysak diyor Bache, o zaman bu yaşamlardaki tüm deneyimlerin bir toplamı olmadığımız açıktır. Yüce Ruh’un enkarne olma amacı belli deneyimler yaşamaktır. Belli bir yaşamı deneyimlemek Yüce Ruh’la bağlantının ciddi derecede kopmasını ve ayrı bir kişisel kimliğe bürünmeyi gerektirir. Ölüm anında ayrı birey geride özümsenmemiş zor bir deneyimler mozaiği bırakarak Yüce Ruh’a döner. Bu deneyimler daha sonra diğer enkarne olan varlıkların yaşamlarına aktarılır. Tıpkı kağıt oyununda bir elin dağıtılması gibi.
Bu modelde farklı zamanlarda enkarne olan bireylerin yaşamları arasında gerçek bir süreklilik yoktur. Diğer yaşamların hazmedilmemiş bölümlerini deneyimleyerek kişisel karmamızla uğraşmaktan ziyade Yüce Ruh’un alanını temizliyoruz. Bireysel ruhla Yüce Ruh arasındaki ilişkiyi anlatmak için Bache sedef kabuklu deniz minaresini örnek veriyor. Kabuktaki her kıvrım ayrı bir birimdir ve yumuşakçanın yaşamındaki belli bir dönemi yansıtır, ayrıca daha geniş bir bütünün parçasıdır.
Geçmiş yaşam olgusuyla ilgili gözlemlerin üç farklı yorumunu tartıştık. Enkarne olan birimler sırasıyla bireysel şuur birimi, Mutlak Şuur ve Yüce Ruh’tu. Ancak gözlemlenen gerçeklerin olası yorumları bunlarla sınırlı değildir. Evrendeki tüm sınırlar sahte olduğu için enkarne olan ilkeyi Yüce Ruh’tan daha geniş bir birim olarak tanımlayabiliriz; örneğin tüm insan türünün ya da yaşam formlarının şuur alanı.
İçsel yolculuğumuza devam edersek diğer holotropik deneyimler uzamsal sınırların bile sonuçta yanılsama olduğunu ve aşılabileceğini gösterir. Bu, reenkarnasyon sorunu konusunda tamamıyla yeni bir bakış açısı yaratır. Artık karma kavramını, genelde alışıldığı haliyle aştık, çünkü ayrı bireylerin olmadığı bir düzeye eriştik. Karmik ilişkilerin olması için ayrı bireylerin varlığı gerekli bir önkoşuldur. Bu noktada kozmik yaratıcı enerjinin birleşik alanıyla ve Mutlak Şuur’la özdeşleşiriz. Bu açıdan bakıldığında geçmiş yaşam oyunları yanılsamanın, maya oyununun, yalnızca bir diğer düzeyidir. Tüm yaşamların aslında bir tek kahramanının olduğu açığa çıkar ve son analizde bunların tümü de boşluktur.
Kaynak : Kozmik Oyun - Stanislav Grof