Message
Olağandışı şuur hallerindeki deneyimler insan ruhunun olanakları ve duyularımızın sınırlarına dair böylesine dar bir görüşe meydan okur. Bu şuur hallerindeki olası deneyimler maddeci bilimadamlarının söylediği gibi doğumumuzdan sonraki anılar ve Freud’un kişisel şuurdışı kavramıyla sınırlı değildir.
Holotropik deneyimler Anglo-Amerikan yazar ve filozof Alan Watts’ın şakayla bahsettiği “deriyle sarmalanmış ego”nun çok daha ötelerine gider. Bizleri, ruhun Batılı psikolog ve psikiyatristlerce henüz tanımlanmamış bölgelerine götürürler. Holotropik hallerde ortaya çıkan fenomenleri tanımlamak ve sınıflandırmak için geleneksel ruh anlayışını genişleten yeni bir insan deneyimi haritası hazırladım. Bu çerçevede bu yeni haritanın temel özelliklerini kısaca özetleyeceğim. Daha ayrıntılı açıklamalar daha önceki kitaplarımda bulunabilir (Grof 1975, 1988).
Holotropik hallerde ortaya çıkabilecek tüm deneyimleri açıklamak için Batılı ruh anlayışını iki yeni alanla oldukça genişletmek durumunda kaldım. Bunlardan birincisi doğum travmasına bağlı yoğun fiziksel his ve duygu temposudur. Bunlar bedenin çeşitli bölgelerindeki yoğun fiziksel acı, boğulma hissi, hayati endişe, ümitsizlik ve yoğun öfke gibi hislerdir. Bu aşamada doğum, ölüm, seks ve şiddet konularına karşılık gelen geniş bir sembolik imge yelpazesi de vardır. Ruhun bu düzeyine biyolojik doğumla ilgisi nedeniyle “perinatal” (Yunanca peri = çevresinde ya da yakınında, ve Latince natalis = çocuk doğumuyla ilgili) diyorum. Bu konuya doğum, seks ve ölümün ruhsal boyutlarını inceleyen bölümde döneceğim.
Benim haritamda insan deneyimine eklediğim ikinci alana “transpersonel” denilebilir; çünkü bu düzeyde bedene ve egoya ait alışılmış kişisel sınırlar aşılır. Transpersonel deneyimler dış dünya ve başka gerçeklik boyutlarını kapsayarak insanın benlik duygusunu oldukça genişletir. Örneğin transpersonel deneyimlerin önemli bir kategorisinde diğer insanlar, hayvanlar, bitkiler ve doğa ya da kozmosun çeşitli yönleriyle otantik bir özdeşleşme yaşanır.
Transpersonel olgunun diğer bir önemli kısmı da İsviçreli psikiyatrist C.G.Jung’un (1959) kolektif şuurdışı terimiyle açıklanabilir. Bu geniş atasal, ırksal ve kolektif anılar insanlığın tüm tarihi ve kültürel mirasını içerir. Ayrıca Jung’un arşetipler dediği ilksel düzenleyici ilkeleri barındırır. Jung’a göre arşetipler ruhumuzdaki süreçleri olduğu kadar dünyadaki olayları da yönetir. Ayrıca mitolojik gerçeklik ve varlık panteonlarıyla ruhun sonsuz derecede zengin imgelem dünyasının ardındaki yaratıcı güçtür. Holotropik hallerde kolektif şuurdışının içerikleri şuurlu olarak deneyimlenebilir.
Perinatal ve transpersonel deneyimler ayrıntılı olarak incelendiğinde kişisel insan ruhuyla evrenin geri kalanı arasındaki sınırların kişisel bir yanılsama olduğu ve aşılabileceği görülür. Bu çalışma sonuçta hepimizin tüm varoluşla bir olduğu görüşünü önemli ölçüde destekler. Yani gündelik şuurumuzda nesne olarak algıladığımız şeyler holotropik hallerde öznel olarak algılanabilir. Dünyanın tüm zaman ve mekanlarındaki bütün niteliklerine ek olarak kolektif şuurdışının arşetipsel varlıkları ve mitolojik planları gibi başka gerçeklik boyutlarının çeşitli nitelikleri deneyimlenebilir.
Holotropik hallerde biyolojik doğumumuzun aşamalarını, doğum öncesi yaşamımızı, hatta döllenişimizin hücresel bir kaydını bile oldukça ayrıntılı bir biçimde deneyimleyebiliriz. Transpersonel deneyimler yakın veya uzak atalarımızın yaşamlarından anıları çağırabilir ya da ırksal veya kolektif şuurdışının gerçekliğine götürebilir. Daha önceki enkarnasyonlardan ve hatta hayvan ataların yaşamlarından kalma bazı anıları hatırlamamızı sağlayabilir. Başka insanlar, insan toplulukları, hayvanlar, bitkiler ve hatta inorganik nesneler ve süreçlerle tam şuurlu olarak özdeşleşebiliriz. Bu deneyimler sırasında evrenin çeşitli yönleriyle ilgili –şu anki yaşamımızda sıradan yollarla elde edemeyeceğimiz verileri de kapsayan- tamamıyla yeni ve doğru bilgiler elde edebiliriz.
Gündelik algılarımızla göremediğimiz bu boyutları yeterli derecede deneyimledikten sonra varlık ve gerçeğin doğasıyla ilgili görüşlerimiz kökten bir değişime uğrar. Kazandığımız en temel metafizik içgörüye göre evren maddi parçacıkların mekanik bir etkileşimi sonucu evrimleşmiş otonom bir sistem değildir. Evrenin evrimleşen maddeden ibaret olduğunu söyleyen maddeci bilimin en temel varsayımını ciddiye almak olanaksız hale gelir. Çünkü çalışmalarımızda ilahi olanı, kutsallığı ya da varoluşun mantık ötesi boyutlarını doğrudan çok yoğun ve ikna edici şekilde deneyimledik.
Kaynak : Kozmik Oyun - Stanislav Grof