Kozmik Oyun - Stanislav Grof \ Maddeci Bilimin Dünya Görüşü
Batıdaki bilime göre evren, kendi kendini yaratmış maddi parçacıkların devasa ve karmaşık bir topluluğudur. Yaşam, şuur ve zeka kozmik sahneye sonradan gelen önemsiz ve tesadüfi niteliklerdir. Varoluşun bu üç niteliği, sözde maddenin milyarlarca yıl süren evriminden sonra sınırsız kozmosun yalnızca önemsiz bir kısmında belirmiştir. Bu görüşe göre yaşam, köklerini, ilkel okyanus içindeki atomları ve inorganik molekülleri organik bileşikler haline getiren rasgele kimyasal süreçlere borçludur. Bu organik madde daha sonraki evrimi sırasında kendi kendini sürdürme, üreme ve hücre organizasyonu kazanmıştır. Tek hücreli organizmalar gittikçe daha kapsamlı (çok hücreli) yaşam formları oluşturmuş ve yeryüzünde “Homo Sapiens”i de içeren birçok türe evrimleşmiştir.
Bize söylendiğine göre şuur, merkezi sinir sistemindeki fizyolojik süreçlerin karmaşıklığı nedeniyle evrimin daha sonraki safhalarında ortaya çıkmıştır. Şuur beynin bir ürünüdür ve bu nedenle de kafatasımızın içine sıkışmıştır. Bu açıdan bakıldığında şuur ve zeka insanlara ve gelişmiş hayvanlara özgüdür. Biyolojik sistemlerden bağımsız değildir ve olamaz da. Bu gerçeklik anlayışına göre ruhumuzun içeriği doğduğumuz andan itibaren duyu organları aracılığıyla dış dünyadan alınan bilgilerle sınırlıdır.
Burada Batılı bilimadamları İngiliz ampirik felsefe okulunun şu eski deyişiyle hemfikirdir: “Duyu organlarından geçmeyen hiçbir şey zihinde var olamaz.” Önce John Locke tarafından on sekizinci yüzyılda ileri sürülen bu görüş duyular dışı algılama (DDA) –telepati, durugörü ya da uzak mekanların açıkça algılandığı beden dışı deneyimler gibi duyular dışında bilgi kazanma- olasılığını doğal olarak kabul etmez.
Ek olarak duyusal girdilerin içeriği ve kapsamı çevresel koşullar ile duyularımızın fiziksel özellikleri ve sınırlılıkları tarafından belirlenir. Örneğin nesneleri aramızda bir duvar varsa göremeyiz. Ufku geçen gemiyi ve Ay’ın öteki yüzünü algılayamayız. Benzer şekilde dışarıdaki bir olayın yarattığı akustik dalgalar kulağımıza ulaştığında yeterli yoğunlukta değilse sesleri duyamayız. Televizyon ya da telefon gibi modern teknolojik aletleri kullanmadığımız sürece San Fransisco’dan New York’taki arkadaşlarımızın ne yaptığını göremeyiz ya da duyamayız.