Message
Yaygın olarak benimsenen kozmogenetik teoriye göre yaklaşık 15 milyar yıl önce uzay ve zamanın olmadığı bir durum söz konusuydu. Evrenin boyutsuz bir noktadan ya da tekillikten, hayal edilemeyecek büyüklükteki müthiş bir patlamayla doğduğu esnada maddeyle birlite uzay ve zaman da yaratılmış oldu. Ve tam tersi şekilde bundan milyarlarca yıl sonra evren kendi içine çöktüğünde uzay ve zaman tekrar yok olabilir. Buna benzer bir süreç evrenin bazı bölgelerinde halihazırda yaşanmaktadır. Sönen dev yıldızlar kendi içlerine çökerek fizikçilerin “kara delik” dedikleri şeyi yaratırlar. Kara deliklerin çevresinde belli bir sınırdan sonra fizikçilerin “olay ufku” dedikleri yerde bildiğimiz uzay, zaman ve fizik kanunları ortadan kalkar.
Albert Einstein bu yüzyılın başında muazzam ölçülerdeki kavramsal bir devrimle Newton’un üç boyutlu uzay ve doğrusal zamanını dört boyutlu bir uzay-zaman sürekliliği ile değiştirdi. Einstein’ın evreninde uzay-zamanda seyahat etmek sıradan bir uzay yolculuğu kadar kolaydır. Einstein’ın ünlü denklemine göre zaman, hareket eden sistemin hızı oranında yavaşlar ve sistem ışık hızına ulaştığında durur. Işıktan hızlı hareket eden bir sistemde zaman geriye dönecektir. Californialı fizikçi Richard Feynman zamanda ileri doğru hareket eden bir parçacığın zamanda geriye doğru hareket eden antiparçacığıyla özdeş olduğunu bulmasıyla Nobel Ödülü aldı.
Teorik fizikçiler John Wheeler, Hugh Everett ve Neil Graham “birçok dünya hipotezi” ile tanındılar. Bu teoriye göre evren her an sayısız evrenlere bölünür. California Teknoloji Enstitüsü’nde teorik fizik profesörü olan Kip S. Thorne (1994) en çok satan kitaplar listesine giren eserinde evrenin birçok ışık yılı uzaklıktaki çeşitli bölgelerine hemen ulaşmak ve hatta zamanda geriye gitmek için gelecekte “solucan deliklerinin” kullanılabileceği olasılığını ciddi bir şekilde tartıştı. Albert Einstein’ın çalışma arkadaşı olan David Bohm’a (1980) göre bildiğimiz şekliyle dünya, gerçekliğin yalnızca bir yönünü temsil eder; “belirgin” ya da “açığa çıkmış düzenini”. Onu yaratan matris “saklı düzendir”.
Burası uzay ve zamanı açığa çıkmamış haliyle içinde barındıran normalde gizli bir bölgedir.
Modern fizik dünyasına kısa bir yolculuk yaptık, çünkü bu bilim dalındaki yaratıcı düşünce ve hayal gücü akademik psikiyatrist ve psikologların insan psişesi ve şuuruna karşı dar görüşlü yaklaşımlarıyla oldukça tezat oluşturuyor. Fizikçilerin maddi dünyayı algılamada köklerini derinlere salmış birçok önyargıyı ne derecede aştıklarını görmek oldukça cesaretlendirici. Çağdaş fizikçilerin şaşırtıcı spekülasyonları modern şuur araştırmalarında elde edilen olağandışı ve sarsıcı bulgulara önyargısız yaklaşmamıza yardımcı olacaktır.
Varoluşu Mutlak Şuur’un fantastik bir deneyim macerası –sonsuz bir kozmik dans, eşsiz bir oyun, tanrısal bir tiyatro- olarak tanımlayan holotropik içgörüleri şimdi özetliyebiliriz. Yaratıcı ilke yaratırken kendi içinden ve kendi içinde sayısız bireysel formlar, ayrık şuur birimleri yaratır. Bunların farklı derecelerde göreceli bağımsızlıkları ve özerklikleri vardır. Her biri kendine özgü bir deneyim, şuurda bir deney olasılığı sunar. Yaratıcı ilke bir kaşifin, bilimadamının ve sanatçının tutkusuyla, sınırsız çeşitliliği ve kombinasyonlarıyla olası tüm deneyimlerle deney yapar.
Bu tanrısal oyunda Mutlak Şuur iç zenginliğini, bolluğunu ve muazzam yaratıcılığını ifade etme olasılığı bulur. Yarattıkları aracılığıyla sayısız bireysel rolü deneyimler, ayrıntılı oyunlara girer, hayal edilebilecek tüm düzeylerde maceraya atılır. Bu tanrısal nitelikli oyunların oyunu galaksi ve güneşlerden, yörüngesinde hareket eden gezegen ve aylara, bitki, hayvan ve insanlardan, nükleer parçacıklar, atomlar ve moleküllere kadar çeşitlilik gösterir. Diğer dramalar gündelik şuur halimizle algılayamadığımız diğer varoluş boyutlarında ve arşetip gerçekliklerde gerçekleşir.
Mutlak Şuur sonsuz yaratılış, muhafaza ve yıkım döngüleriyle monotonluk ve aşkın sıkıntı hislerinden kurtulur. Saf halin geçici yokluğu ve kaybedilişi yeniden keşif ve kavuşma deneyimleriyle yer değiştirir. Acı, ıstırap ve ümitsizlik hislerini mutluluk ve vecd deneyimleri takip eder. Saf şuur geçici bir süre kaybedildikten sonra yeniden kazanıldığında heyecan verici, şaşırtıcı, taze ve yeni olarak deyimlenir. Istırabın varlığı vecd deneyimine yeni bir boyut katar, karanlığın bilgisi ışığın daha fazla takdir edilmesini sağlar ve aydınlanma oranı daha önceki cehaletin derinliğiyle orantılıdır. Evrensel zihin fenomenal alemlere uzanıp geri döndüğü her yolculukta farklı rollerle zenginleşir. İç potansiyelini daha da fazla gerçekleştirerek öz bilgisini arttırır ve derinleştirir.
Kozmik süreci bu şekilde anlayabilmek için Evrensel Zihin’in yaratılışın tüm yönlerini hem gözlemlenen hem de gözlemleyen olarak şuurlu bir şekilde deneyimlediğini düşünmek gerekir. Böylelikle yalnızca insana ait algı, duygu ve düşünceleri değil Darwin’in evrim ağacındaki diğer tüm yaşam formlarının şuur hallerini de keşfeder. Hücresel şuur düzeyinde sperm ırkının heyecanını ve döllenme sırasında spermin yumurtayla birleşmesini deneyimleyebileceği gibi karaciğer hücrelerinin ya da beyindeki nöronların faaliyetini de deneyimleyebilir.
Hayvanlar alemini aşıp botanik dünyaya genişleyen Mutlak Şuur dev bir sekoya ağacı olabilir, bir sineği yakalayıp sindiren etobu bir bitki olarak kendini deneyimleyebilir ya da yapraklardaki fotosenteze ve tohumların filizlenmesine katılabilir. Atom bağlarından depremlere, atom bombalarının patlamasından kuasar ve pulsarlara kadar inorganik dünyadaki olgular da benzer şekilde ilginç deneyim olasılıkları sunar. Ve en derinlerde psişemiz Mutlak Şuurla bir olduğu için bu deneyim olasılıkları belli koşullar altında hepimize açıktır.
Gerçeği Evrensel Zihin’in bakış açısından gördüğümüzde ruh-madde, atalet-hareket, iyi-kötü, dişi-erkek, güzel-çirkin, acı-sevinç gibi zıtlıkların tümü aşılır. Son aşamada özneyle nesne, gözlemleyenle gözlemlenen, deneyimleyenle deneyimlenen ve yaratanla yaratılan arasında fark yoktur. Kozmik oyundaki tüm rollerin aslında tek bir kahramanı vardır: Mutlak Şuur.
Kaynak : Kozmik Oyun - Stanislav Grof