Message
İnsan enerji alanının incelenmesinin kişiyi, Pribram’ın, beynin duyusal girişleri bir frekans diline dönüştürebildiğini bulduğu zaman vardığı sonuca götürmekte olması dikkat çekicidir. Bu, bizim iki gerçekliğe sahip olduğumuzu gösterir; bu gerçekliklerden birinde bedenlerimiz somut olarak görünmekte, uzay ve zaman içinde kesin bir yer almakta, diğerinde ise, varlığımız öncelikle, uzay içindeki nihai yeri belirsiz, parıltılı bir enerji bulutu halinde bulunmaktadır. Bu kavrayış beraberinde bazı önemli sorular da getirmektedir. Bunlardan biri de şudur: Zihin nedir? Bize öğretildiğine göre zihin beynin bir ürünüdür ama eğer beyin ve fiziksel beden yalnızca birer hologram ya da enerji alanlarının giderek süptilleşen sürekli bütünlüğünün en yoğun bölümüyse, bu durumda zihin için ne söylenebilir? İnsan enerji alanı üzerinde yapılan araştırmalar buna bir yanıt getirmektedir.
Son yıllarda, San Francisco’daki Mount Zion Hastanesi’nde nörofizyolog olarak çalışan Benjamin Libet ve Bertram Feinstein’in yapmış olduğu bir buluş bilim çevrelerinde fırtına koparmıştır. Libet ve Feinstein bir hastanın tenine uygulanan bir dokunma uyarısının beyne bir elektrik sinyali olarak ulaşma süresini ölçmüşlerdir. Hastaya da ayrıca, kendisine dokunulduğunu hissettiği anda bir düğmeye basması söylenmişti. Libet ve Feinstein beynin bu uyarıyı saniyenin 0.0001’i kadar bir sürede kaydedebildiğini bulmuşlardır, hasta ise düğmeye, uyarı uygulandıktan, saniyenin 0.1’i kadar bir süre sonra basmıştır.
Ancak şaşırtıcı olan, hastanın uyarının ve düğmeye basmış olduğunun bilincine ancak 0.5 saniye sonra varmış olmasıdır. Bu, tepki kararının hastanın bilinçdışı zihnince verilmiş olduğunu göstermektedir. Hastanın bu eylem konusundaki farkındalığı yarışta yavaş giden bir adama benzemektedir. Daha da rahatsız edici olanı ise Libet ve Feinstein’ın deneyinde yer alan hastalardan hiçbirinin, düğmeye basmaya bilinçli olarak karar vermelerinden önce bilinçdışı zihinlerinin zaten düğmeye basmalarına neden olduğunun farkında olmayışıydı. Hastaların beyinleri bir biçimde, böyle yapmamış oldukları halde, eylemlerini bilinçli olarak denetlemekte oldukları konusunda rahatlatıcı bir hayal yaratıyordu. Bu durum bazı araştırmacıların özgür iradenin bir yanılsama olup olmadığından kuşkuya düşmelerine yol açmıştır. Daha sonraki araştırmalar, kaslarımızdan birini kullanmaya, örneğin bir parmağımızı kaldırmaya “karar” vermemizden bir buçuk saniye önce beynimizin bu eylemi yerine getirmemizi sağlayan sinyalleri oluşturmuş bulunduğunu ortaya koymuştur. O halde, kararı veren kimdir, bilinçli zihnimiz mi, yoksa bilinçdışı zihnimiz mi?
Hunt bundan daha da iyi bir buluş yapmış, insan enerji alanının uyarılara, beyinden önce tepki verdiğini bulmuştur. Enerji alanının EMG kayıtlarıyla beynin EEG kayıtlarını aynı anda almış ve yüksek bir ses çıkarttığı ya da parlak bir ışığı yaktığı anda enerji alanının EMG’sinin bu uyarıyı henüz EEG’de görünmeye başlamadan önce almakta olduğunu görmüştür. Bunun anlamı nedir? “Sanırım beynin, bir insanın dünyayla olan ilişkilerindeki en etkin öğe olduğunu kabul ederek onu olduğundan fazla önemsemişiz,” diyor Hunt, “Beyin gerçekte çok iyi bir bilgisayardır. Ancak zihnin yaratıcılık, imgeleme, spiritüellik vb. gibi görünümlerine gelince, ben bunların beyinde yer aldığını sanmıyorum. Zihin beynin içinde değildir. Zihin o yapılaştırıcı alandadır.”
Dryer de enerji alanının, bir kimsenin bilinçli olarak bir tepkide bulunmasından önce tepki vermekte olduğunu fark etmiştir. Ve bunun sonucunda müşterilerinin tepkilerini yüz ifadelerini gözlemleyerek değil de, gözlerini kapatıp onların enerji alanlarının tepkilerini gözlemleyerek anlamayı yeğlemektedir. “Ben konuşurken enerji alanlarındaki renklerin değiştiğini görebiliyorum. Benim söylediklerim hakkında neler hissettiklerini onlara sormama gerek olmadan öğreniyorum. Örneğin, eğer alanları sislenirse, onlara söylediğim şeyi anlamadıklarını biliyorum,” demektedir.
Eğer zihin beyinde değil de, beyne ve fiziksel bedene sinmiş bulunan enerji alanındaysa, bu durumda, Dryer gibi psişik insanların, bir kimsenin psişesinin içeriğini enerji alanında niçin bu denli kapsamlı olarak görmekte oldukları anlaşılabilir. Ayrıca benim dalağımın, normal olarak düşünceyle bağlantısı olmadığı kabul edilen bu organın, niçin kendine özgü gelişmemiş bir zeka biçimiyle davranmakta olduğunu da açıklayabilir. Gerçekten de, eğer zihin bu alandaysa, bizim farkındalığımız, düşünmemiz, kendi bedenimizin bölümlerini hissetmemiz fiziksel bedenimizle sınırlı olmayabilir.
Kaynak : Holografik Evren - Michael Talbot