Message
Bu gibi yetenekler, geçmişin yitip gitmediğini, hatta insan algılarına ulaşabilen bir biçimde var olmayı sürdürdüğünü düşündürmektedir. Evren hakkındaki olağan bakış açımız böyle bir duruma izin vermez ama holografik model bize böyle bir olanağı sağlamaktadır. Bohm’un, zaman akışının sürekli gizleniş ve ortaya çıkışlar dizisinin bir ürünü olduğu yolundaki görüşü, şimdiki zamanın gizlenerek geçmişin bir parçası olduğu anda var olmaktan çıkmadığını, yalnızca gizli düzenin kozmik deposuna dönmekte olduğunu düşündürmektedir. Ya da Bohm’un dediği gibi, “Geçmiş, şimdinin içinde bir tür saklı düzen halinde aktif durumdadır.”
Eğer bilincin kökleri, Bohm’un öne sürdüğü gibi saklı düzenin içindeyse bu, insan zihninin ve geçmişin holografik kayıtlarının aynı alan içinde bir arada var olduğu, diğer bir deyişle, bunların halihazırda birbirlerine komşu durumda oldukları anlamına gelmektedir. Böylece, geçmişe geçebilmek için yapılması gereken tek şey kişinin dikkat odağını kaydırması olabilir. McMullen ve Ossowiecki gibi durugörü medyumlarına basitçe, doğuştan böyle bir kaydırma yapabilme yetisine sahip bireyler denilebilir. Bununla birlikte holografik düşünce bu yeteneğin de daha önce görmüş olduğumuz diğer birçok olağandışı insan yetenekleriyle birlikte, hepimizin içinde gizlenmiş durumda olduğunu öne sürmektedir. Geçmişin saklı düzende nasıl depolanmakta olduğunu bir hologramda görebiliriz. Bir eylemin –diyelim bir kadının sabun köpüğünü üflemesinin- her bir evresi çoğul imgeli bir hologramın içinde birbirini izleyen bir dizi imge olarak kayıtlanacak olursa, her bir imge bir filmdeki kareler gibi çerçevelenir. Eğer bu bir “beyaz ışık” hologramı ise (üzerindeki imgeler lazer ışınına gerek olmadan çıplak gözle görülebilen bir holografik film parçası) bu film parçasının önünden dolaşan bir gözlemci, bakış açısını değiştirdiğinde sabun köpüğü üfleyen bir kadının üç boyutlu filmini görecektir. Başka bir deyişle, bu resimler farklı imgelerin ortaya çıkıp gizlenmesiyle bir arada akar ve bir hareket yanılsaması sergiler gibidir.
Hologramlar konusunda bilgisi olmayan bir kimse, sabun köpüğü üfleme eyleminin çeşitli evrelerinin geçici olduğunu ve bir kez görüldükten sonra bir daha asla izlenemeyeceğini sanabilir ama bu doğru değildir. Bu eylemin tümü hologramın içinde kayıtlıdır ve zaman zaman gözden gizlenen eylemi yeniden ortaya çıkartan şey yalnızca kişinin değişen bakış açısıdır. Holografik düşünce aynı şeyin kendi geçmişimizi de kapsadığını söylemektedir. Geçmiş unutuluş içinde eriyip gitmemekte, kozmik hologramda kayıtlı bulunmaktadır ve oraya her zaman yeniden girebilmek olasıdır.
Geçmişi algılama deneyiminin hologram benzeri özelliklerinden biri de, içine girilen sahnelerin üç boyutluluğudur. Örneğin, kendisi de bir psikometri medyumu olan Rich, Ossowiecki’nin gördüğü imgelerin üç boyutlu ve gerçek, hatta içinde oturduğu odadan daha gerçek olduğu yolundaki sözleriyle neyi anlatmak istediğini bildiğini söylemektedir. “Bu imgeler sanki odayı ele geçirir gibidir,” diyor Rich, “ortama egemen olurlar ve bir kez ortaya çıkmaya başladılar mı, ben de onların bir parçası olurum. Bu, aynı anda iki yerde birden bulunmaya benzer. Bir odada oturmakta olduğumun farkında olmama karşın, aynı anda bu imgesel sahnenin de içindeyimdir.”
Bu yeteneğin içerdiği mekansızlık özelliği de holografik niteliktedir. Psişikler, belirli bir arkeolojik yerleşim alanının geçmişine, o alanın içinde de bulunsalar, oradan millerce uzakta da olsalar aynı biçimde geçiş yapabilmektedirler. Başka bir deyişle, geçmişe ait kayıtlar herhangi bir yerde kayıtlı olmayıp, tıpkı bir hologramın içerdiği bilgiler gibi mekansızlık özelliği taşımaktadır ve uzay-zaman çatısının herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Bazı durugörürlerin geçmişe uyum yapabilmek için psikometriye bile gereksinim duymamakta oluşu, bu olgunun sahip olduğu mekansızlık özelliğinin altını bir kez daha çizmektedir. Kentucky’li ünlü durugörü medyumu Edgar Cayce, yalnızca evinde bir sedire uzanıp uyku benzeri bir duruma geçerek geçmişle ilişki kurabiliyordu. İnsan ırkının tarihi üzerine ciltlerce notlar aldırdı; verdiği bilgiler genellikle şaşılacak derecede gerçeğe uygundu. Örneğin, Ölü Deniz Yazmaları’nın Kumran’ın yukarısındaki mağaraların içinde bulunmasından ve böylece kendisinin bu konuda vermiş olduğu bilgilerin kanıtlanmasından on bir yıl önce Kumran’daki Esseni toplumunun yerini belirlemiş ve tarihsel rolünü tanımlamıştı.
Geçmişi algılayan bireylerden çoğunun aynı zamanda insan enerji alanını da görmeleri ilginçtir. Ossowiecki’nin annesi çocukken ona, insanların çevresinde görmekte olduğunu söylediği renkli bantları giderebilmek çabasıyla sık sık göz damlası damlatmış. McMullen da, bir kimsenin sağlığı konusunda onun enerji alanına bakarak tanılar koyabilmektedir. Bu durum, geçmişi algılayabilme olgusunun, gerçekliğin daha süptil ve daha titreşimli görünümlerini algılayabilme yetisiyle bağlantılı olduğunu düşündürmektedir. Başka bir biçimde söyleyecek olursak geçmiş, Pribram’ın frekans alanına kodlanmış genlerden yalnızca biri, çoğumuzun göremediği ve pek az kişinin uyum içine girerek hologram benzeri imgelere dönüştürebildiği kozmik girişim desenlerinin bir parçası olabilir. Pribram, “Belki de holografik durum içinde –ya da frekans alanında- dört bin yıl öncesi yarınla eş değerdedir” demektedir.
Kaynak : Holografik Evren - Michael Talbot