Message
Fiziksel bedenin insanın enerji alanındaki yoğunluk düzeylerinden yalnızca biri olduğu ve auranın girişim desenlerinden ortaya çıkmış bulunduğu düşüncesi, zihnin olağanüstü şifa gücünü ve genelde beden üzerindeki çok büyük denetimini açıklayabilir. Çünkü bir hastalık, bedende belirmeden haftalar, hatta aylar önce enerji alanında ortaya çıkmaktadır; psişik insanların çoğu hastalığın enerji alanı içinde oluştuğuna inanmaktadır. Bu görüş, enerji alanının bir biçimde fiziksel bedenden daha öncül nitelikte olduğunu ve bedene yapısal başlangıç işaretlerini veren bir tür taslak olarak işlevde bulunduğunu düşündürmektedir. Diğer bir deyişle enerji alanı, saklı düzenin kendine özgü başka bir uyarlaması olabilir.
Bu görüş, Achterberg ve Siegel’in, hastaların hastalıklarının bedenlerinde ortaya çıkmasından aylarca önce zihinlerinde “imgelenmiş” olduğu yolundaki bulgularını açıklayabilir. Günümüzde, tıp bilimi zihinsel imgelemenin bir hastalığı nasıl yaratabildiğini açıklamaktan yoksundur. Ancak görmüş olduğumuz gibi düşüncelerimizde önemli bir yere sahip olan kanılar enerji alanında çabucak birer imge olarak belirmektedir. Eğer enerji alanı bedeni yöneten ve biçimlendiren bir yapı taslağı ise bilinçsizce bile olsa bir hastalığı imgelemek ve sürekli olarak onu enerji alanında var olmaya zorlamak, bedeni o hastalığı ortaya çıkartmaya etkin bir biçimde programlamak anlamına gelmektedir.
Benzer şekilde zihinsel imgeler, enerji alanı ve fiziksel beden arasındaki aynı dinamik ilişki, imgeleme ve gözünde canlandırmanın bedeni iyileştirebilmesinin nedenlerinden biri olabilir. Giderek, inanç ve dinsel imgeleme yoluyla stigmatistlerin ellerindeki tırnak benzeri etsi çıkıntıları nasıl çıkartabildikleri de bu yolla açıklanabilir. Çağdaş bilimsel anlayışımız bu tür biyolojik yetenekleri açıklayabilme olanağına sahip değildir, ancak görünüşe göre, sürekli dua ve meditasyonla bu imgeler enerji alanının içinde çok etkin bir yer kazanmakta ve aynı kalıpların sürekli yinelenmesi sonucunda bedene biçim verebilmektedir.
Bedenin enerji alanını değil, enerji alanının bedeni biçimlendirmekte olduğuna inanan araştırmacılardan biri de, son yirmi yılını bedenin süptil enerji alanlarının tıbbi karşılıklarını araştırmakla geçirmiş bulunan Richard Gerber adındaki Detroit’li bir doktordur. “Eterik beden, fiziksel bedenin büyümesini ve gelişmesini yönlendiren bir holografik enerji kalıbıdır,” diye yazıyor Gerber.
Gerber, bazı psişik insanların aurada gördükleri belirgin katların da düşünce, enerji alanı ve fiziksel beden arasındaki dinamik ilişkide bir rol oynadığına inanmaktadır. Fiziksel bedenin eterik bedene bağımlı olması gibi, eterik beden astral ya da duygusal bedene, astral ya da duygusal beden ise mantal bedene bağımlıdır, bu böylece sürüp gitmekte ve sonuçta her beden bir öncekinin kalıbı olmaktadır, diyor Gerber. Böylece, bir imgenin ya da düşüncenin enerji alanında ortaya çıktığı kat ne denli süptilse, bedeni iyileştirme ve yeniden biçimlendirme yeteneği de o denli güçlüdür. “Mantal beden astral/duygusal bedene enerji sağladığı ve bu enerji daha sonra eterik ve fiziksel bedenlere aktığı için bir kişiyi mantal düzeyde iyileştirmek, astral ya da eterik düzeyde iyileştirmeye göre daha güçlü ve uzun etkili sonuçlar sağlayacaktır,” diyor Gerber.
Fizikçi Tiller de bu düşünceye katılmaktadır: “Kişinin ürettiği düşünceler doğada zihin düzeyinde kalıplar oluşturur. Böylece, bir hastalığın, aslında sonuç olarak, rachet etkisi aracılığıyla –önce eterik düzeyde ve sonra da onu açıkça bir hastalık olarak gördüğümüz fiziksel düzeyde etki yaratmak suretiyle- değiştirilmiş zihin kalıplarından ortaya çıkmakta olduğunu görürüz.” Tiller, hastalıkların genellikle yinelenmesinin nedenini, günümüzde ilaçların bedeni yalnızca fiziksel düzeyde iyileştirmekte oluşuna bağlıyor. Eğer doktorlar enerji alanına da ulaşabilseler, daha uzun vadeli iyileşmeler söz konusu olabilirdi, diye düşünüyor. Bu gerçekleşinceye dek ya da diğer bir deyişle, “zihni ve spiritüel düzeylerdeki temel hologramı değiştirmediğimiz sürece tedavilerin çoğu sürekli olmayacaktır,” demektedir.
Tiller daha geniş açılı bir yorumla, evrenin de başlangıçta süptil bir enerji alanıyken benzer bir rachet etkisiyle giderek yoğunlaşıp, maddeleşmiş olabileceğini söylemektedir. Onun görüşüne göre, Tanrı evreni ilahi bir düşünce modeli olarak yaratmış olabilir. Bu ilahi model, psişik yeteneklere sahip bir kişinin, insanın enerji alanında yüzer gibi gördüğü imge benzeri bir kalıp görevini üstlenmek suretiyle, kozmik enerji alanının giderek daha az süptil düzeylerini “bir dizi hologram sırası boyunca” etkilemiş ve sonuçta fiziksel bir evren holograma dönüştürmüş olabilir.
Eğer bu doğruysa, insan bedeninin holografik nitelikte olduğunun bir diğer göstergesi sayılabilir, çünkü her birimiz gerçekten de küçücük birer evren olabiliriz. Dahası, eğer düşüncelerimiz (yalnızca kendi enerji alanlarımızda değil, gerçekliğin daha süptil yapıdaki enerjik alanlarında da) hayaletimsi holografik imgelerin biçimlenmesine neden olabiliyorsa, bu görüş, insan zihninin bir önceki bölümde incelediğimiz mucizeleri nasıl oluşturabildiğini de açıklamış olacaktır. Hatta eşzamanlılığı ya da psişemizin en içsel derinliklerindeki süreç ve imgelerin dış gerçeklikte nasıl biçimlenmekte olduğunu da açıklayabilir. Yine, belki de düşüncelerimizin holografik evrenin süptil yapıdaki enerji düzeylerini de sürekli olarak etkilemekte olduğu düşünülebilir; öte yandan, eşzamanlılığa yol açar gibi görünür türdeki olaylar sırasında, ancak, kriz ve dönüşüm anlarına eşlik eden türdeki duygu yüklü ağır düşüncelerimiz fiziksel geçerlikte bir dizi karşılaşmalar zinciri oluşturacak güce sahip olabilir.
Kaynak : Holografik Evren - Michael Talbot