Message
Bohm’un geliştirdiği düşüncelerden en akıl karıştıranı ise bütünselliktir. Bohm’a göre, kozmosta her şey saklı düzenin dikişsiz holografik kumaşından yapılmış olduğu için, evreni “parçalar”dan oluşmuş bir şey diye kabul etmek, tıpkı bir pınardaki farklı su kaynaklarının içinde akmakta olduğu suyun bütününden ayrı düşünülmesi gibidir. Elektron, “temel parçacık” değildir. O, holoeylemin belirli bir görünümüne verilmiş bir isimdir yalnızca. Gerçekliği parçalara bölüp bu parçalara isimler vermek her zaman keyfe bağlı bir iş, geleneksel bir alışkanlık olmuştur, oysa süslü bir kilimin üzerindeki farklı motifler birbirinden ne kadar ayrıysa, atomaltı parçacıklar ve evrendeki diğer her şey birbirinden ancak o kadar ayrıdır.
Bu çok derin bir varsayımdır. Einstein, dünyayı sarsan genel görecelik kuramında uzay ve zamanın birbirinden ayrı varlıklar olmayıp, bölünmez uzay-zaman sürekliliği adını verdiği daha geniş bir bütünün pürüssüz bir biçimde birleşmiş parçaları olduğunu söylemişti. Bohm, bu görüşü, dev bir adım daha ileriye götürmüştür. O, evrendeki her şeyin bir sürekliliğinin parçası olduğunu söylemiştir. Görünen düzeydeki açık seçik ayrılığına karşın, her şey birbirinin dikişsiz bir uzantısıdır ve sonuçta her şey, hatta saklı ve belirgin düzenler bile birbiriyle iç içe girmiş durumdadır.
Bir an durup bunu düşünelim. Elinize bakın. Şimdi de yanınızdaki lambadan akan ışığa bakın. Ve ayaklarınızın dibinde uzanmış köpeğe. Siz yalnızca aynı maddeden yapılmış değilsiniz. Siz aynı şeysiniz. Tek bir şey. Bölünmez bir şey (!!! Samed !!!). Sayısız kollarını ve eklentilerini tüm görülebilir nesnelerin, atomların, dalgalı okyanusların, kozmosta göz kırpan yıldızların içine uzatmış görkemli bir şey.
Bohm uyarır; bu, evrenin devasa, farklılaşmamış, bölünmemiş tek bir kütle olduğu anlamına gelmemektedir. Şeyler aynı zamanda hem bölünmez bir bütünün parçaları olabilir hem de kendi özgün niteliklerine sahip olmayı sürdürebilir. Bohm, bunu daha açık anlatabilmek için bir nehrin içinde sıklıkla oluşan ufak anaforları ve girdapları örnek gösterir. İlk bakışta bu anaforlar birbirinden ayrı şeyler gibi görünür ve büyüklük, hız, dönme yönü vb. gibi açılardan bireysel özellikler taşır gibidir. Ancak dikkatle inceleyince herhangi bir girdabın nerede başlayıp nehrin nerede bittiğine karar vermenin olanaksız olduğu anlaşılır. Böylece Bohm, “şeyler” arasındaki farklılıkların anlamsız olduğunu söylemiyor. Yalnızca bizden, holoeylemin çeşitli görünümlerini “şeyler”e bölme alışkanlığının bir soyutlama olduğunun sürekli olarak farkında olmamızı istiyor, bu bölme alışkanlığı söz konusu görünümleri düşünce tarzımıza uygun olarak algılayabilmemizi sağlayan bir yoldur yalnızca. Bu yanılgıyı düzeltme çabası içinde, holoeylemin farklı görüntülerini “şeyler” diye adlandırmak yerine, onlara “göreceli olarak bağımsız altbütünler” adını veriyor.
Gerçekten de, Bohm bizim, dünyayı parçalara bölmek ve her şeyin nasıl bir dinamik ilintiyle birbiriyle bağıntılı olduğunu görmezden gelme konusunda –yalnızca bilim alanında değil, bireysel ve toplumsal yaşamımızda da- neredeyse evrensel düzeydeki eğilimimizin pek çok problemimizin kaynağı olduğuna inanıyor. Örneğin, bütününü etkilemeden yeryüzünün içinden değerli parçalar çıkartabileceğimizi düşünüyoruz. Bedenimizin bazı bölümlerine işlemler uyguluyor ve bütünüyle ilgilenmiyoruz. Toplumumuzdaki suç, yoksulluk, uyuşturucu bağımlılığı gibi çeşitli sorunlarla uğraşırken tüm sorunları toplumsal bir bütün olarak algılamıyoruz vb. Bohm yazılarında dünyayı parçalara bölerek ele almanın yalnızca işe yaramamakla kalmayıp, yok oluşumuzu da hazırlamakta olduğunu tutkuyla savunmaktadır.
Kaynak : Holografik Evren - Michael Talbot