Message
Fourier’in geliştirdiği yöntem, kabaca söylemek gerekirse, ne denli karmaşık olursa olsun herhangi bir deseni, basit dalgalardan oluşan bir dile dönüştürmekti. Bu dalga biçimlerinin orijinal desene yeniden nasıl dönüştürülebileceğini de göstermişti. Diğer bir deyişle bu işlem, bir televizyon kamerasının herhangi bir imgeyi elektromanyetik frekanslara dönüştürmesine ve daha sonra bir televizyon setinin bunları yeniden orjinal imgeye çevirmesine benziyordu; Fourier benzer bir sürecin matematiksel olarak nasıl oluşturulabileceğini göstermişti. İmgeleri dalga biçimlerine dönüştürmek için kullandığı dengeleme sistemine “Fourier Dönüşümü” adı verilmişti.
Fourier dönüşümleri, Gabor’un bir nesnenin resmini holografik bir film parçasının üzerindeki bulanık girişim desenlerine dönüştürebilmesini ve bu girişim desenlerini yeniden orjinal nesnenin imajına dönüştürecek bir yol geliştirebilmesini sağladı. İşin aslında, hologramın her bir parçasının içerdiği özel bütün, herhangi bir imge ya da desenin Fourier’in dalga boyları diline çevrilmesiyle ortaya çıkan bir yan üründür.
Fourier’in denklemlerini kullanarak ekose ve damalı desenleri basit dalga boylarına dönüştürdüler. Sonra görsel korteksteki beyin hücrelerinin bu yeni dalga biçimindeki imgelere nasıl tepki verdiğini görmek için yeniden deney yaptılar. Ve gördüler ki, beyin hücreleri orjinal desenlere değil de desenlerin Fourier dönüşümlerine tepki veriyor. Bundan tek bir sonuç çıkabilirdi. Beyin, görsel imgeleri Fourier’nin dalga biçimlerinden oluşan lisana çevirmek için Fourier matematiğini, yani holografide geçerli olan matematiği kullanıyordu.
DeValois’ların buluşu sonradan dünyanın her yanında yer alan sayısız farklı laboratuar çalışmalarıyla onaylandı. Bu araştırmalar beynin bir hologram olduğu konusunda kesin bir kanıt sağlamamakla birlikte, Pribram’a, kuramının doğru olduğuna inanmasına yetecek düzeyde ipucu sağlıyordu. Görsel korteksin desenlere değil de çeşitli dalga biçimlerinin frekanslarına tepki verdiği düşüncesinden yola çıkarak, frekansların diğer duyularda oynadığı rolü yeniden gözden geçirmeye karar verdi.
Bu rolün taşıdığı önemin yirminci yüzyıl bilim insanlarınca belki de ayrıntılı biçimde incelenmediğini fark etmesi uzun sürmedi. DeValois’lardan bir yüzyıl kadar önce, Alman fizyolog ve fizikçi Hermann von Helmholtz kulağın bir frekans çözümleyicisi olarak çalıştığını göstermişti. Daha yakın zaman dilimi içinde yer alan araştırmalar koku alma duyumuzun da osmik frekanslar adı verilen frekanslara bağlı olduğunu göstermiştir. Bekesy’nin çalışması ise derimizin titreşim frekanslarına duyarlı olduğunu açıkça göstermiş, giderek tat alma duyumuzun da bir frekans çözümleyicisi olarak çalışmakta olduğu konusunda bazı kanıtlar elde etmiştir. Bekesy aynı zamanda, deneklerinin çeşitli titreşim frekanslarına nasıl tepki vereceklerini önceden kestirmesine olanak veren matematiksel denklem sisteminin de Fourier serileri tarzında olduğunun farkına vardı.
Kaynak : Holografik Evren - Michael Talbot