Message
Eğer evrenimiz daha derinlerdeki bir düzenin yalnızca soluk bir gölgesiyse, kendi gerçekliğimizin karışık dokusu daha başka neleri saklamaktadır? Bohm’un bu konuda da bir diyeceği var: Günümüz fiziğinin anlayışına göre, uzayın her bir bölgesi değişik boylardaki çeşitli dalgalardan oluşan alanlarla yıkanıp durmaktadır. Her dalganın kendine özgü bir enerjisi vardır. Fizikçiler bir dalganın taşıyabileceği en az miktardaki enerjiyi ölçmek istediğinde, uzay boşluğunun her bir santimetre küpünün, bilinen evrendeki tüm maddelerin toplam enerjisinden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gördüler!
Bazı fizikçiler bu hesaplamayı ciddiye almak istememekte ve bir biçimde hata yapılmış olduğunu düşünmektedirler. Bohm ise, bu sonsuz enerji okyanusunun varlığına inanmakta ve gizli düzenin gözden uzak engin doğası hakkında bize az da olsa bir şeyler anlatmakta olduğunu ileri sürmektedir. O, çoğu fizikçinin, kendilerine dikkatlerini bu okyanusun içindeki maddelere yoğunlaştırmaları öğretildiği için, içinde yüzmekte oldukları denizin farkında olmayan balıklar misali, bu dev enerji okyanusunu görmezden geldiklerini düşünmektedir.
Bohm’un, uzayın en az, içinde hareket eden madde kadar gerçek ve süreçlerle dolu olduğu yolundaki görüşü, saklı enerji denizi hakkındaki düşüncelerinde tam olgunluğa ulaştı. Madde, sözde uzay boşluğu dediğimiz bu denizden bağımsız olarak var olamazdı. O uzayın bir parçasıydı. Söylemek istediklerini açıklayabilmek için Bohm şöyle bir benzetme yaptı: Bir kristal, mutlak sıfır noktasına dek dondurulacak olursa, kristalin içindeki elektron akışı dışarıya elektron saçmadan sürüp gidecektir. Eğer ısı yükseltilecek olursa, kristalin içindeki çeşitli çatlakların saydamlıklarını yitirdiği görülecek, başka bir deyişle, bu çatlaklar dışarıya elektron saçmaya başlayacaklardır. Elektron açısından bakılacak olursa, kristalin içindeki bu gibi çatlakların hiçlik denizinde yüzen “madde” parçaları gibi görünmesi gerekir ama durum böyle değildir. Hiçlik ve madde parçaları birbirinden bağımsız olarak var olamazlar. Her ikisi de aynı kumaşın, kristaldeki daha derin düzenin parçalarıdır.
Bohm aynı şeyin bizim varoluş düzeyimizde de geçerli olduğuna inanmaktadır. Uzayda boşluk yoktur. O doludur, bir vakum değil, maddeyle dolu bir alandır ve biz de dahil her şeyin var olduğu temeldir. Evren bu kozmik enerji denizinden ayrı değildir, evren bu denizin yüzeyindeki bir dalgacıktır, düşünülemeyecek kadar engin bir okyanusun ortasında, ona kıyasla ufak bir “uyarıcı desendir”. “Bu uyarıcı motif, göreceli olarak özerktir ve tezahürünün üç boyutlu belirgin düzenine yaklaşık olarak yinelenen, dengeli ve ayırt edilebilir yansımalar yapmaktadır,” der Bohm. Başka bir deyişle, görünürdeki maddeselliğine ve dev boyutuna karşın evren, kendi içinde ve dışında var olmayıp, daha geniş ve daha tanımlanamaz bir şeyin üvey çocuğudur. Daha da ötesi, evren bu daha geniş bir şeyin başlıca ürünü değildir, o yalnızca gelip geçen bir gölge, daha büyük bir tabloda yer alan bir hıçkırıktır yalnızca.
Bu sonsuz enerji denizi, saklı düzen içinde gizlenen tek şey değildir. Saklı düzen, evrenimizdeki her şeyi doğuran temel olduğuna, en azından var olan ya da var olacak olan her atomaltı parçacığını da kapsadığına göre; maddenin, enerjinin, yaşamın her konfigürasyonunu; kuazarlardan Shakespeare’in beynine, çift sarmaldan galaksilerin büyüklük ve biçimini kontrol eden güçlere kadar mümkün olan her bilinçli hareketi de kapsar. Ve hepsi bu kadar da olmayabilir. Bohm, saklı düzenin nesneler evreninin sonu olduğuna inanmak için hiçbir neden bulunmadığını da kabul ediyor. Bu düzenin ötesinde akla sığmayacak başka düzenler, daha ileri aşamaların sonsuz basamaklarına uzanmakta olabilir.
Kaynak : Holografik Evren - Michael Talbot