Message
Amazon ormanlarının derinliklerinde Achuar ve Huaorani Kızılderili kabileleri günlük ayinleri için bir araya gelmişlerdi. Her sabah, kabilenin her bireyi şafak sökmeden kalkar ve dünyanın ışıkla yıkanmaya başladığı alacakaranlık zamanında hepsi bir araya geldiklerinde, onlar da rüyalarını paylaşmaya başlarlardı. Bu sadece keyifli bir şekilde vakit geçirmek, hikaye anlatma sanatını geliştirmek için değildi; Achuar ve Huaorai’lere göre, rüyalar sadece rüyayı görene ait değildi, tüm grubundu ve rüyayı gören kişi, gördüğü ve ona emanet gibi olan rüyayı, tüm grupla paylaşabilmek için anlatırdı. Kabileler rüyayı, uyanma saatlerinde onlara yol gösterecek harita olarak görürlerdi. Hepsi için gelmekte olanların ön habercisi gibiydi rüyalar. Rüyalarında atalarıyla ve evrenin tüm geri kalanıyla bağlantı içine girerlerdi. Rüya gerçek olandı. Hayal olan onların uyanmak için bulundukları hayatlarıydı.
Daha kuzeyde bir yerlerde de bir grup bilim adamı, elektromanyetik bir koruma kalkanının gerisinde ses geçirmeyen bir alanda uyurken kafasına elektrotlar takılı olan biri üzerinde yaptıkları çalışmalarda, rüyaların sadece gören kişiye ait olmadığını bulmuşlardı. Bu rüyalar birkaç yüz metre ileride bambaşka bir odada uyumakta olan, City College’da doktora öğrencisi Sol Fiedstein’ındı. Sol, Carlos Orozco Romero’nun yaptığı Zapatistas adlı resmi inceliyordu –Bu, Emiliana Zapata’nın takipçileri olan Meksikalı devrimcilerin yoğun bir fırtınanın kara bulutlarının ardında, örtülerine sarılmış kadınlarıyla beraber yürüyüşlerinin uzaktan görüntüsüydü. Sol’un yönlendirmesi bu görüntülerin rüyayı gören kişi tarafından alınması isteğine dayalıydı. Birkaç dakika sonra rüyayı gören psikanalist Dr. William Erwin uyandı. Gördüğü rüyanın çok çılgın olduğunu, sanki çok büyük bir Cecil B. De Mille yapımı gördüğünü söyledi. Sürekli söylediği şey gördüğü rüyada kapkaranlık bir gökyüzünün altında yürüyen eski Meksikalılar olduğuydu.
Rüyayı gören kişi ödünç alınmış bir fikre, toplu bir kavrama, rüyayı gören insanlar arasındaki mikroskobik titreşimlere kanal olan kişiydi. Rüya seviyesi serbest bırakma ağındaki bağlantıyı kurabildiğinden, düşünüldüğünden daha gerçekti. Her biri farklı odalardayken uyanık halin izolasyonu, aynı Amazonların düşündüğü gibi sahte olandı. PEAR çalışmalarında ortaya çıkan sorulardan biri, düşüncenin sahipliğinin doğasıyla alakalıydı. Eğer makineleri etkileyebiliyorsanız, o zaman düşüncenizin tam da nerede yattığı sorusu gündemdeydi. İnsan zihni tam olarak neredeydi? Batı kültürün temel düşüncesine göre bunun yeri beynimizin içiydi. Ama eğer bu doğruysa, o zaman düşüncelerimiz ve niyetimiz başka insanları nasıl etkileyebilirdi? O zaman düşünce “dışarıda”, başka bir yerde miydi? Ya da “Genişlemiş Zihin” diye, “Toplu Bilinç” diye bir şey var mıydı? Düşündüğümüz, hayal ettiğimiz, rüyasını gördüğümüz bir şey, başka birini etkileyebilir miydi?
Kaynak : Alan - Evrenin Gizli Gücü - Lynne McTaggart