Message
“CİN” adıyla işaret edilen; gerçeği itibarıyla insan gözü tarafından görülemeyen; bazen de sahip oldukları özellikler dolayısıyla, bazı insanlara maddemsi görüntüler verebilen bu varlık türünün yapısı iki katmandan oluşur:
1. CİN... Algılamada yetersiz kaldığımız “bilinç” türü...
2. PERİSPERİ denilen “holografik dalga beden”...
Şimdi bunları inceleyelim...
CİN
Kur’ân-ı Kerîm’de “CİN” kelimesiyle tanımlanan; halk arasında “peri”, “dev”, “hayalet”, “cin”, “ecinni”, “iyi saatte olsunlar” diye bilinen; görüntülerine göre çeşitli isimler takılan; spiritlerin, ölmüş kişilerin “ruhu” sanarak çağırma yoluyla iletişim kurdukları; son olarak da anlattıkları masalları yutacak fikir düzeyindeki kişilere kendilerini “uzaylı varlıklar” olarak tanıtan, görünmeyen “bilinç varlıklar”dır!..
“Nefs”i itibarıyla varlığını, hayatiyetini, “ben” bilincini bundan önceki bölümde belirtmiş olduğumuz üzere mutlak “RUH”tan alır...
Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende “İnsan”dan sonra gelmektedir...
Kendi varlığını bilebilmesi, perisperiye (dalga bedene) bürünmesinden itibaren olmaktadır ki, bu da Cinlerin bir nevi doğumu olmaktadır kendi yapılarına göre...
Mutlak mânâda ölümü, kıyamet denen anda olmaktadır aynen insan gibi...
Basit mânâdaki yani bizim umumi olarak anladığımız şekildeki ölümleri ise, kendilerine tayin edilmiş ömürleri sonunda perisperilerinden (dalga bedenden) soyutlanmaları tarzında olmaktadır... Cinler kendilerinden birisinin ölümlerini, onun aralarından kaybolmalarıyla anlarlar...
Yaşama süreleri yani ömürleri hakikatte insanlarla aynı süre olmasına rağmen, yapı şartları ve özellikleri dolayısıyla, bu süre bazen bize göre 700-1000 yaşını bile bulmaktadır... Yani gerçekte, kendi öz zamanlarına göre 60-70 senelik ömürleri, bizim zaman birimimize kıyaslandığı takdirde, karşımıza 1000 seneye yakın bir ömür süresi çıkabilmektedir...
Yapıları sebebiyle çok gelişmiş imkânlara sahip olmalarına rağmen, düşünce seviyesi, bilinç olarak, insanlardan üstün olanına da rastlanmaktadır... Şurası kesin olarak bilinmektedir ki, üstün insan, üstün cinden daha üstün olmaktadır...
Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler... Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar... Ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar... Ancak buna rağmen içlerinde, iyileri, dine bağlı olanları ve hatta ender de olsa evliyaları vardır...
En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından faydalanarak, müsait olan yapıları sebebiyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, âdeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak, taptırtmaktır...
Şeytan diye bilinen, yahut da şeytana ait olarak bilinen işlerin tamamı gerçekte Cinlere aittir... Çünkü şeytaniyet, Cinlerin bir vasfıdır!.. Cinlerin dışında ayrıca, şeytan diye bir varlık yoktur...
Cinlerin özelliklerinden bundan sonraki bölümlerde daha geniş bir şekilde devam edeceğimizden, şimdilik burada kesiyor ve büründükleri örtüye geçiyoruz...
Cinler, hareketlilikleri ve madde kaydında olmamaları dolayısıyla, geçmişi tamamen bilebilmektedirler...
Geleceğe ait bilgileri, gene yapıları dolayısıyla bir ölçüde bilmeleri mümkün olmakta ise de, detaya inememektedirler... Pek çok kere de geleceğe ait verdikleri bilgiler, yanlış çıkmaktadır.
PERİSPERİ (Ruhu hayvani)
Yapısı henüz bugünkü ilmin tespit edemediği dalgalardan oluşmuştur... Ancak bu sahada vazifeli olanların bir süre çalışması sonucu, perisperinin, yani dalga bedenin yapısını tespit etmeleri hiç de güç olmayacaktır...
“İnsan” bölümünde açıkladığımız, “insandaki dalga bedenle” aynı özelliklere sahiptir...
Ayrıca beden gibi, bir şeye bürünmüş değildir; bedenin fonksiyonlarını da perisperi yüklenmektedir.
Diledikleri takdirde maddemsi bir görüntü verebilmektedirler...
Bizim zaman ve mekân kayıtlarımızla bağlı değillerdir...
İstedikleri anda Dünya’nın herhangi bir yerinde veya semânın herhangi bir bölgesinde olabilecek hareketliliğe ve hıza sahiptirler...
Peki cinlerin ömürleri nasıl oluyor da bin seneyi bulabiliyor?.. Şimdi de onu açıklayalım...
CİNLERİN ÖMÜRLERİ
Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, cinlerin ömürleri, insanların ortalama ömür süreleri olan 70 senenin yaklaşık 10 ila 13 katı, yani 700 ile 1000 sene arasında değişmektedir...
Ancak bazı cinlerin ömürlerinin 1400 seneye yakın bir zamanı kapladığı da bu sahada ihtisas sahibi olan kişilerce belirtilmektedir.
Onların ömürlerinin bu kadar uzun olması, yaşam şartlarının bizden başka bir şekilde olmasına, hızlarının insanınkinden çok çok yüksek olmasına bağlı bulunmaktadır...
Bunu imkânımız ve müspet ilmin gelişmeleri nispetinde açıklamaya çalışalım...
Bugün fizikte “öz zamanın kısalması” denilen son derece şaşırtıcı bir durum, tüm günümüz ileri bilim çevrelerince kabul edilmiş durumdadır..
Bu olayı basit bir şekilde anlatmak gerekirse; “hız yükseldikçe, zaman yavaşlar... Hız, belirli bir noktaya ulaştığında ise zaman durur” şeklinde özetleyebiliriz...
Bunun açıklamasını ünlü fizikçi Paul Langevin şöyle yapmıştır:
“Bir taşıtın yeryüzünden, içindeki insanla birlikte, ışık hızının yirmi binde biri kadar bir hızla ayrıldığını düşünün... Bu taşıt ve içindeki insan, taşıt içindeki kendi zamanı ile tam bir yıl süreyle Dünya’dan uzaklaşıyor... Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve Dünya’ya geri gelmeye başlıyor...
Ve sonuçta Dünya’ya geri döndüğü zaman kendi öz zamanına göre iki sene geçmiş iken, Dünya’nın tam iki yüz yıl ihtiyarlamış olduğunu, Dünya üzerinde üç neslin değişmiş bulunduğunu görüyor...”
İşte bu durum onun çok yüksek hızda yaşamış olmasından ileri gelmektedir...
Evet, cinler ise yapıları, madde kaydıyla kayıtlı olmamaları dolayısıyla sürekli olarak yüksek hız içinde yaşamaktadırlar...
İşte bu hızları dolayısıyla da, onlar, bizim 70 yıllık ömrümüz kadar bir zamanı kendi öz zamanları içinde yaşadıkları zaman; bu süre bizim hızımıza bağlı zaman boyutu itibarıyla 700 sene civarına ulaşmaktadır...
Buna göre, boyutumuzun zaman ölçüsü ve hızına göre insanın ortalama 70 yıl yaşadığını ve cinin ömrünün de bize göre 700 sene civarında olduğunu kabul edersek, çok basit bir hesapla, hızlarının içinde yaşadıkları boyutta bize göre en az on misli daha fazla olduğunu fark ederiz...
Bilmem bu şekilde cinlerin insanlara göre neden çok daha uzun ömürlü olduklarının sebebini izah edebildim mi?..
Bize göre ömürleri bin sene olan fakat kendi öz zamanları itibarıyla da gene yetmiş sene yaşamakta olan “Cin” adıyla tanımlanan varlıklar mevcut olduğu gibi...
Maddenin atom çekirdekleri içinde gerçek enerji alış-veriş etkenleri olan (ve dışta da kendi kendine parçalanarak “u” mezonlarını meydana getiren) “pi” mezonları da İKİ MİLYARDA BİR SANİYELİK ömre sahiptirler!!!
Kozmik ışınımlarda ortaya çıkan “u” mezonları ise yer atmosferinde çoğu defa birkaç kilometre ve bazen de on kilometreden fazla yol alırlar ve dönüşürler... Ya da bizim tâbirimizle ölürler...
İşte bu yukarıda çok basite indirgeyerek açıkladığımız bilimsel gelişmeler kamuoyuna açıklandıktan sonra Amerika’da sinema dünyası, bunu hemen perdeye aktarmış ve yukarıda anlattığımız “LANGEVİN GEZMENİ” diye bilim dünyasında bilinen bilimsel buluşa dayalı olarak bundan bir süre önce sinemalarda seyrettiğimiz “Maymunlar Cehennemi” ile “Maymunlar Cehennemine Dönüş” adlı filmleri çevirmişlerdir... Daha sonra da aynı esasa dayalı olarak pek çok senaryoya bağlı filmler çorap söküğü gibi birbirini takip etmiştir...
Şimdi de cinlerden Kur’ân-ı Kerîm’de ne şekilde bahsedildiğini; bu âyetlerin yorumlarını; Hz. Rasûlullâh ile cinler arasında geçen olayları ve nihayet çeşitli dinî kaynaklardaki “Cin” konusundaki önde gelen görüşleri inceleyelim...
KURÂN’A GÖRE “CİN”
Buraya kadarki bölümlerde olaya bilimsel açıdan bakmıştık ve cinlerin yapısını aynı bakışla izah etmiştik...
Bu bölümde ise “Cin” hakkında Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgilerden bazıları ile bu konuda Rasûlullâh’tan bizlere ulaşan ve doğruluğunda şüphe olmayan bazı gerçekleri size nakletmeye çalışalım...
Önce Kur’ân-ı Kerîm’den cinlerle ilgili bazı âyetleri “Allâh İlminden Yansımalarla KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ” isimli kitabımızdan naklediyoruz...
“Cann’ı (cin sınıfını - görünmez varlıkları) da dumansız ateşten (radyasyon-ışınsal enerji - elektromanyetik dalga bedenli) yarattı.” (55.Rahmân: 15)
Bu âyet meâlinde “Cin” adıyla bilinen ve bazı görüşe göre de, çoğul olarak “Cann” diye kullanılan yaratığın yapısı anlatılmaya çalışılmaktadır...
İnsanın yapısı için, umumi mânâda, görünüşünden yani bedeninin yapısından dolayı, nasıl ki “topraktan halkolunmuştur” denilmekte ise; burada da cinin yapısı izah edilirken, gene aynı usülle, cinin yapısı işaret edilerek “dumansız ateşten” yani “ışınlardan - radyasyondan - dalgadan” yaratılmıştır diye tarif edilmektedir.
***
“Cann’ı da daha önce semum ateşten (gözeneklerden geçen, zehirleyici ateşten; ışınsal bedenle, cehennemdeki ateş, semum kelimesiyle tanımlanmıştır. a.h.) yarattık.” (15.Hicr: 27)
Bu âyet meâlinde dahi bu yapının tarifi gene aynı mânâya çıkacak, fakat bu mânâyı daha da açıklayacak bir şekilde izah edilmekte ve “gözeneklere (yani maddeye) nüfuz edici ateşten” ve “zehirleyici ateş - radyasyon” denilmektedir.
Nitekim bakınız bu konuda M.H.Yazır merhum da ne diyor:
“Hâsılı demek oluyor ki, insan yaratılmazdan evvel, Güneş’te ve arzın başlangıcında olduğu gibi, çalkalanıp duran (dalgalanan) muzdarip ve müteheyyiç bir hâlde bulunan hâlis bir ateş veya ELEKTRİK hâlinde olduğu gibi, her şeye karışabilen veyahut eşyayı birbirine karıştırmak ihtilat ettirmek hassasını haiz bir ateşten (yani ışınlardan) biz insanların gözlerine bermutad görünmeyen gizli birtakım hayat kuvvetleri, hayati unsurlar yaratılmıştır ki bunlara “can” tesmiye olunur.”(Cilt: 6/ Sayfa: 4670)
***
“(Allâh) onları topluca haşrettiği gün: ‘Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!’ (der)...” (6.En’am: 128)
Bu âyet meâli ise, dikkatle incelendiğinde görülecektir ki, günümüzde pek çok önemi olan bir konuyu açıklamaktadır... Çünkü bu âyet ile Allâhû Teâlâ, “Cin” adıyla tanınanvarlıkların çok büyük bir özelliğini açıklamaktadır; ki bu cinlerin insanları kendilerine tâbi kılma, insanları baştan çıkartma, kendi hükümleri altında yaşatmaları olmaktadır.
Evet, daha evvel bahsetmiş olduğumuz gibi, cinlerin yapılarından dolayı sahip oldukları avantajı, kendi anlayışlarına göre değerlendirmeleri, bir oranda, insanları aldatabildikleri kabul edilmektedir...
Yani, cinler arasında, insanları aldatmak, onları kendi hükümleri altına almak başarı olarak değerlendirilmekte, birbirlerine karşı kendi üstünlüklerini bu şekilde ispatlamaya çalışmaktadırlar...
Cinlerin insanları aldatma ve kendilerine tâbi kılma metodlarını daha ileride geniş bir şekilde yazacağımız için, burada sadece, bu âyetin işaret ettiği gerçeği açıklamakla yetiniyoruz...
***
“Ben cini ve insi yalnızca (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) kulluk etmeleri için yarattım!” (51.Zâriyat: 56)
Bu âyet meâli ise cinlerinde aynen insanlar gibi yaratıcılarına karşı kulluk görevi yerine getirmekle yükümlü olduklarını açıklamakta, yaratılma sebeplerinin de bu olduğunu kesin bir şekilde belirtmektedir...
***
“Ey cin ve ins topluluğu! Semâlar ve arzın aktarından (bedenlerinizin çekim gücünden) çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, hadi çıkın gidin (bedensiz yaşayın)! Kudretiniz olmadıkça (kudret sıfatı sizde açığa çıkmadıkça) geçip gidemezsiniz!” (55.Rahmân: 33)
“İkinizin de üzerine Nâr’dan alev ve duman (bilinç bulanıklığı) irsâl edilir de başarılı olamazsınız!” (55.Rahmân: 35)
“(Ölüm esnasında) semâ (benlik bilinci) parçalanarak yanık yağ rengi alıp, gül misali (hakikat müşahede edildiğinde)!” (55.Rahmân: 37)
Bu âyetlerin meâli ise, cinlerin de hesap gününde aynen insanlar gibi Dünya’da yaptıklarından sorumlu olacaklarını, yaratıcılarının emirlerine karşı gelmeleri hâlinde ceza göreceklerini; hesap gününün dehşetini, zorluğunu birçok benzetme yollu beyanlarla açıklamaktadır...
***
“...Rabbinin: ‘Andolsun ki cehennemi tamamen cin ve nâs’tan dolduracağım’ kelimesi tamamlanmıştır.” (11.Hûd: 119)
Bu âyet meâli ise cinlerden de yaratıcısının emrine uymamış olanların aynen insanlar gibi, ikinci yaradılışta, “cehennem” denen ceza ortamında azaba uğrayacaklarını belirtmektedir.
***
“Onlar için karînler (şeytanî fikirliler {cin veya ins}) hazırladık ki; (bu yakın arkadaşlar) yapmakta olduklarını ve yapmayı hayal ettikleri arzularını onlara süslü gösterdiler! Cin ve insten, onlardan önce gelip - geçmiş ümmetler hakkındaki hükmü, bunlar aleyhine de hak oldu... Muhakkak ki onlar hüsrana uğrayanlardı!” (41.Fussilet: 25)
Buradaki âyet meâli, cinlerin de aynen insanlar gibi çeşitli Nebi ve Rasûllere tâbi olmakta zorunlu tutulduklarını; buna rağmen emre uymayanların azaba uğrayacaklarının bildirildiğini; sonuçta onların kendilerine karşı verilmiş bulunan azap veya mükâfat gerçeğine erişeceğini açıklamaktadır...
Demek oluyor ki, cinler için daha evvel belki de insanlar arasından Nebi ve Rasûller gelmiş ve cinlere çok daha eski devirlerde de Nebi ve Rasûllere uymaları önerilmiştir.
***
“O’nunla (Allâh ile) cinler (normal insan duyularının algılayamadığı bilinçli varlıklar) arasında bir bağ oluşturdular! (onlara Allâh dûnunda tanrısallık atfettiler)... Andolsun cinler de bilir ki, muhakkak onlar muhdarîndir (zorunlu olarak huzurda hazır tutulacaklardır)!” (37.Sâffât: 158)
İnsanlar arasında nasıl ki bir grup çıkıp da İsa (aleyhisselâm)’ın “Allâh”ın oğlu olduğunu iddia etmişse,cinler arasında bir grubun da çıkıp, bazı cinlerle “Allâh” arasında hısımlık, akrabalık iddia etmiş oldukları da bu âyetle bildirilmektedir.
Yine âyetten anlaşıldığına göre, bir kısım cinler bu şekilde bir iddiada bulunurken; diğer bir kısım da onların iddialarının boş olduğunu; birgün bu iddialarından dolayı hesaba çekileceklerini biliyorlardı... Demek oluyor ki, cinlerden, gerçekten sapıtmış olanlar olduğu gibi Hakk’a yönelmiş olanlar da bulunuyor...
***
“...(Rabbine, Melikine, İlâhına sığınırım Nâs’ın) Cinlerden ve insanlardan” (114.Nâs: 6)
İnsanların şerrlilerinden olduğu gibi, cinlerin şerrlilerinden de Allâh’a samimi bir inançla sığınmanın icap ettiğine; ancak bu takdirde sığınan kişilerin onların zararlarından korunacağına işaret eden âyet de bu oluyor...
***
“‘Ey cin ve ins topluluğu, hakikate işaret eden mesajlarımı anlatan ve şu güne ulaşacağınız hakkında sizi uyaran, sizden Rasûller gelmedi mi?’... ‘Kendi aleyhimize şahidiz’ dediler... Dünya hayatı onları aldattı ve (sonuçta) kendilerinin, hakikat bilgisini inkâr edenlerden olduklarına şahitlik ettiler!” (6.En’am: 130)
Bu âyet meâli de cinlerin ve insanların hesap günündeki durumlarından bahsetmektedir...
Cinlere de Nebi ve Rasûllerin gelmiş olduğunu; onların da Yaratıcılarına karşı vazifeleri olduğunun bildirildiğini; ALLÂH’a ve Allâh Rasûllerinin önerilerine uymakla sorumlu olduklarının açıklandığını; ancak buna rağmen büyük bir kısmının bu ihtarlara kulak asmamakta olduğunu vurgulayan bir âyet bu da!...
Nitekim, hakikatle karşılaştıkları günde yaptıklarının kendi hüsranlarına sebep olduğunu anlayacakları ve suçlarını da itiraf edecekleri de gene bu âyette bildirilmektedir... İnsanlar gibi, cinlerin de büyük bir kısmının “kâfir” yani “gerçeği örtücü” oldukları bu âyetle daha o zamanlardan açıklanmış; ve dahi bu suretle onların gerçeği görmeleri istenmiş olmaktadır...
Kaynak : Ruh İnsan Cin - Ahmed Hulusi