Message
“HAC”da ne gibi bir sır yatmaktadır ki, Rasûlullâh, “Gidecek binek ve azığı olup da, gitmeyen Yahudi veya Hristiyan gibi ölür” mânâsına gelen son derece ağır uyarıyı yapmak mecburiyetinde kalmıştır.
“Ev bark, araba al, çocuğunu, torununu büyüt, kızını gelin et, yaşlan, dünyadan elini eteğini çek de ondan sonra hacıya gidersin...” şeklindeki halkın son derece cahilane şartlanmasının yanlışlığını vurgulanıp; çok büyük bir gerçeği fark ettirmeye çalışıyor!
Hacca gidecek bir bineği ve azığı temin ettiğin anda senin üzerine HAC farz olmuştur; bu yeterli imkândır; buna rağmen gitmezsen ve gitmeden ölürsen, Yahudi ya da Hristiyan gibi ölmüş olursun anlamına gelen son derece ağır ve önemli bir uyarıda bulunuyor.
Bizim müşahedemize, Cenâb-ı Hakk’ın bizde izhar etmiş olduğu ilme göre...
İnsan bedenini saran sinir sisteminde akmakta olan biyoelektrik gibi, Dünya’nın yüzeyi altında da akan “negatif” ve “pozitif” radyasyon akımları, kanalları mevcuttur.
Şayet sizin kurmuş olduğunuz ev ya da iş yeri veya çiftlik, negatif radyasyon akım kanallarından birisi üzerine isâbet ederse, o evde başınız hastalık ve sıkıntıdan kurtulmaz. İş yerinizde daima işler ters gider. Çiftliğinizde kaza-belâ eksik olmaz, hayvanlarınız barınmaz vesaire...
Aynı şekilde şayet eviniz, iş yeriniz ya da çiftliğiniz pozitif radyasyon akım kanallarından biri üzerine isâbet ederse... Bu defa da eviniz son derece huzurlu olur. Dışardan çoğu zaman evinize kaçarsınız. İş yeriniz son derece verimli, bereketli olur. Çiftliğiniz, hayvanlarınız keza öyle.
İşte bu anlattığımız akım kanallarına batıda, özellikle İngiltere’de “ley” hatları deniliyor. “Negatif” olanlarına da “kara akım hatları” tâbiri kullanılıyor.
İşte Dünya’nın bedeni içindeki, “pozitif” enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santralı gibi yayın yaptığı en önemli merkez, Mekke’de bulunan Kâbe-i Muazzama’nın altıdır ve bunun uzantısı da Arafat Dağı’nın altıdır!
Keşif sahiplerinin keşif yoluyla gördüğü bu gerçeğe Seyyid Abdülaziz Ed Debbağ da “El İbrîz” isimli eserinde değinmiş ve Kâbe’den göğe yükselmekte olan bir “nûr” sütunundan, adı geçen eserinde bahsetmiştir!
Bu noktadaki çok güçlü pozitif enerji dolayısıyla Harem-i Şerîf’teki tüm insanların beyinleri öylesine etkilenip, öylesine güçlü bir faaliyet içine girmektedirler ki bunu anlatabilmemiz mümkün değildir.
Nitekim bu gerçek dolayısıyla Kâbe çevresinde kılınan namaz için Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Kâbe’de kılınan iki rekât namaz, Dünya’nın başka mescitlerinde kılınan namazdan 100 bin defa daha sevaplıdır!”
Zira Kâbe çevresinde yapılan her ibadet sırasında, yeraltından yayılan “celâl nûrları” yani çok yüksek frekanslı dalgalar dolayısıyla, beyin katbekat güçlü dalga üretimi yapmakta; hem bunu ruha güçlü olarak yüklemekte; hem de dışa dönük bir biçimde yayınlamaktadır.
Gene bir başka hadîs-î şerîf’te Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem:
“Başka yerlerde sadece fiillerinizden mesûlsünüz, Kâbe’de ise düşüncelerinizden de mesûl olursunuz” buyurmuştur.
Bunun da gene sebebi, beynin aldığı güçlü enerji dolayısıyla düşünceleri dahi “fiil” düzeyindeki bir güçle ruha yüklemesindedir.
* * *
Bu arada hemen ZEMZEM SUYU’ndaki sırra işaret edelim.
Zemzem suyu Kâbe’nin altında bulunan, bir tür jeneratör gibi yayın yapan bu pozitif radyasyon kaynağından geçerek kuyuda toplanmaktadır.
Hemen hatırlayın yakın tarihteki “Çernobil nükleer santralındaki” kaza dolayısı ile yayılan menfi radyasyonu ve bunun suları nasıl zehirlediğini... Siz bu sulardaki zehirlenmeyi asla fark edemezsiniz, ama bu sular sizi öyle bir zehirler ki hiç de anlayamazsınız!.. Ve sular yıllar yılı da radyasyonunu kaybetmez!.. Olayın önemini bilen batıdaki paniğin sebebi de budur.
İşte bunun tam zıddı bir biçimde, ZEMZEM suyu da Kâbe’nin altındaki pozitif radyasyon kaynağının içinden geçmekte ve bu suyu içenlerde sayısız faydalar oluşturmaktadır. Bunu oraya gidip de o sudan içenler, abdest alanlar fark ederler.
Gene Kâbe-i şerîf altındaki bu radyasyonun beyinlere yüklediği güç dolayısı ile, tavaf sırasında kabiliyetli beyin sahiplerinde çeşitli olağanüstü yaşamlar gerçekleşmektedir.
Peki Kâbe böylesine muazzam enerji merkezi, ya da bir diğer ifade ile “nûr menbâı”dır da; Hac niçin Arafat’ta olmaktadır?.. Hac niçin Arafat’tır?.. Arafat’taki olay nedir?..
Kâbe-i Muazzama’nın altında bulunan son derece güçlü müspet radyasyon kanalının bir uzantısı da Arafat tepesinin altında ikinci bir düğüm meydana getirmektedir, demiştik az evvel.
İşte Arafat tepesi ve civarında toplanan yüz binlerle, milyonlarca insan, yerden aldıkları son derece güçlü radyasyon ile beyinlerinden tek bir mânâda yayın yapmaktadırlar.
“Vakfe” denen olay, insanların bu tek mânâ üzere toplu “yönlendirilmiş dalga” yayınına yönelişleridir.
“ALLÂHIM BİZİ AFFET!..”
Yüz binlerle, milyonlarca insan beyni; sanki laser ışını gibi, tek bir anlamdaki dalga boyundan yayın yapmakta; ve bu dalga boyundan oluşan dev bir manyetik bulut tüm Arafat bölgesini kaplamaktadır!
Şimdi hemen hatırlamaya çalışın...
Üzerine herhangi bir görüntü çekilmiş video bandını, çalışırken video cihazının üzerinde unutursanız ne olur?.. Video cihazının yaydığı manyetik alan, bandın üzerindeki kaydı siler! İsterseniz siz buna, görünmeyen eller bandı siler de diyebilirsiniz!
Evet... İşte misal yollu anlatmaya çalıştığım gibi...
Siz orada “ALLÂHIM GEÇMİŞ GÜNAHLARIMDAN DOLAYI BENİ AFFET” dediğiniz anda hem bu tür bir dalga oluşturmuşsunuzdur; hem de beyninizi bu mânâdaki dalgalara açmışsınızdır! Ve açılan bu kanaldan, o güçlü manyetik alan bir anda beyninizi etkiler ve o an’a kadar ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından kaydedilmiş tüm yazımlar siliniverir!
Ve siz anadan doğmuşcasına günahsız olarak o an’a kadar ruhunuza yüklenmiş olan tüm negatif yüklerden arınmış olarak Arafat’tan dönersiniz.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem buyuruyor ki;
“Arafat’tan dönüp de, acaba benim günahlarım affoldu mu, diyen kişi en büyük günahkârdır!”
Çünkü olay böylesine kesin bir olaydır!
Allâh, günahlarından arındırmayı murat ettiği kuluna nasip eder oraya gitmeyi; ve orada da böyle bir sistem içinde arınmayı bahşeder!
* * *
Evet, Hac olayında birinci önemli husus tüm geçmiş günahlarından arınma... Peki, bu kadar mı HACda olup bitenler?..
“HACCI MEBRUR’UN KARŞILIĞI ANCAK CENNETTİR.”
Günahlarınız affoldu! Tüm negatif yükünüz sıfırlandı! Ama yeniden kazanmanız çok kolay!.. Hem de eskisinden bile daha fazlasını!..
Ve yaptığınız bazı fiiller üzere dünyanızı değişmek suretiyle, ebedî olarak cehennemde kalanlardan bile olabilmeniz, “hacca gitmenize” rağmen mümkün.
Ama birinci yön olan “affolma işlemi” ile birlikte bir de “ikinci yönü” gerçekleştirebilmiş iseniz... “HACCI MEBRUR”a ulaşmış iseniz... Yani orada yapmış olduğunuz çalışmalar ile; beyninizde, orada elde edilen yüksek değerdeki enerji potansiyeli ile, bazı yeni bölümler devreye girmiş ise... Bu takdirde, sizde öyle bir idrak açılması oluşur ki... Siz artık yaşam doğrultunuzu, rotanızı tamamıyla bildirilmiş bulunan ölüm ötesi değerler ve gerçekler istikametine düzeltirsiniz!
Böylece artık sizde, dünyevî değerlere tamah etmek yüzünden, ölüm ötesi yaşam değerlerini terk etmek hâli oluşmaz! Tamamıyla “uhrevî” yani ölüm ötesi gerçeklerin gerektirdiği bir biçimde hayat sürmeye başlarsınız... Hırs, tamah, haset, kin, dedikodu, aldatma, dünyevî menfaatler için insanları istismar etme gibi sayısız negatif yük getirici, sizi günaha sokucu hâllerden kaçınırsınız.
Ve... “HACCI MEBRUR” karşılığı olarak cennet ile mükâfatlanırsınız! Bu arada çokça sorulan bir sorunun cevabını da verelim.
Hacca gidip geldikten sonra birçok insanın çok olumlu çalışmalar içinde olmasına karşılık, önemsenmeyecek bir çoğunlukta da maalesef yanlış davranışlar; hatta gitmeden öncekinden çok daha beter fiiller görülebiliyor! Bunun sebebi nedir?..
Az önce de değindiğimiz gibi, Kâbe’nin altında bulunan yüksek güçteki pozitif radyasyon, beyinlerde çok yüksek ölçüde bir çalışma temposu meydana getirmektedir.
Kişi, hac sırasında tüm negatif yüklerinden tümüyle arınmasına karşılık, beynin genel açılım düzeyi istikametinde ise neredeyse bire yüz bin oranında güç yüklenimi alır. Bu alınan güç ise beyni, genel açılımı istikametinde çok daha güçlü bir çalışma ortamına iter.
İşte, işin püf noktası buraya dayanmaktadır. Kişinin beyni şayet, tamamıyla dünyevî değerler, bedenî istekler yönünde güçlü bir açılımla programlanmışsa, orada almış olduğu güçlü tesirler de bu istekleri büsbütün arttıracak ve neticede bu kişi hacdan geldikten sonra yapısının doğrultusunda çok daha cüretkârane davranışlarda bulunacaktır.
Bunun aksi ise “haccı mebrur”u oluşturacaktır.
Demek ki Hacda belli şartlara riayet eden her kişi bütün günahlarından arınmış, sıfırlanmış olarak dönüyor.
Bazı kişiler de ayrıca “HACCI MEBRUR”a yani ana gayesine ulaşmış olarak geri dönüyor. Ki bu gaye de, az yukarıda açıkladığımız bir biçimde; beyni ölüm ötesi yaşamın gerçeklerini idrak edecek şekilde, yüksek enerji potansiyeli ile açılıma kavuşturmak... Böylece Allâh haccını kabul etmiş oluyor...
Unutmayalım ki Cenâb-ı Hak her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Her şey bir sistem içinde, kendine has sistem, kanun, nizam içinde oluşmaktadır.
Esasen varlık çarkı öylesine bir sisteme bağlanmıştır ki, bu yüzden akıllar bir noktada büyük şaşkınlığa düşmede ve “kâinat mükemmel bir cihaz gibi çalışmaktadır, idare edeni yoktur” gibi yanlış fikirlere saplanmaktadır.
İnsan bedeninden kozmosa kadar her şey kendi sistemiyle ana sistem içindedir.
İşte Din, tamamıyla bu fizik, tabiat ya da “ilâhî kanunlar” diye bildiğimiz kanunlara dayanan sistemdir.
Ne yaparsan mutlaka karşılığını alacaksın!
Dilediğini yap neticesine katlanacaksın...
“CEZA” kelimesi Arapça’da, Türkçe’de anladığımız mânâya gelmez. Kur’ân-ı Kerîm’de “karşılık” anlamına gelen bu kelime “iyiliğin cezası, iyiliktir” tarzında kullanılmaktadır.
Yani “yapılan fiilin sonucu” anlamına gelir.
Dinî kurallar ve teklifler; tamamıyla bilimsel gerçekler ve yaşamın esası üzerine bina edilmiş, yapılması insanın geleceği yönünden gerekli fiiller bütünüdür. Asla havadan gelmiş rastgele hükümler bütünü değildir! Bu sebeple de hangi çalışmayı ihmâl ederseniz, bu ihmâlinizin karşılığını mutlaka ve kesinlikle ödersiniz.
İş böyle olunca...
Ölüm ötesi yaşamda, dünyaya bağlı kalmanıza yol açacak ruhunuza yüklenmiş günahlar yani negatif yükler ile yaşayıp, bunlardan arınmamak ve de ebedî hayatınızı azaplı bir zindanda geçirmek akıl kârı mıdır?..
Ne zaman bu bedeni terk edeceğiniz belli değil iken... Ve de “HAC” görevini yerine getirip, geçmiş tüm negatif yüklerinizden yani günahlarınızdan kurtulmak imkânı mevcutken...
Allâh insana böylesine büyük bir kolaylık yolu açmış iken...
Rasûlullâh (aleyhisselâm) size;
“Böyle bir imkâna sahip olduğun hâlde değerlendirmezsen, ister Yahudi gibi ister Hristiyan gibi ölürsün!”
Diyerek uyandırıp, gerçeğin gereğini tatbik ettirmek isterken...
Kişi gene de kendi bildiğinde ısrar edip, bu imkândan istifâde etmek istemezse ne denir?..
Dilediğin gibi yaşa, neticesi gelir başa!
Kaynak : İnsan ve Sırları - Ahmed Hulusi