Message
Ruhlar geçmişte ezelde yaratılmış da, şimdi teker teker Dünya’ya bedenlere gönderilmiyorlar!.. Aksine, her ruh, ana rahminde 120. günde, o ceninin özünden gelen Allâh kudretinin melekî güç olarak açığa çıkarttığı tesirle, o varlığın beyni tarafından üretiliyor!
A’raf Sûresi’nde şöyle bir açıklama vardır:
“Hani Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden (menilerinden, genlerinden) kendi zürriyetlerini alıp; onları kendi nefslerine şahitlendirerek sordu: ‘Elestu BiRabbiküm = Rabbiniz değil miyim?’, (onlar da) ‘KALU = dediler, BELA = evet, Şehidna = bilfiil şahidiz’... Kıyamet sürecinde, ‘Biz bundan kozalıydık (gâfildik)’ demeyesiniz! (İslâm fıtratı üzerine yaratılır tüm insanlar konusunu anlatmakta... A.H.)” (7.A’raf: 172)
Âyetin esas vurgulamak istediği gerçeğin fark edilememesi yüzünden, bu âyetin anlamı saptırılarak; tamamen ilgisiz yorumlar ortaya atılmış; bunlar çeşitli asılsız hikâyelerle bezenmiş; ve nihayet bugünkü asılsız genel kabule gelinmiştir!
Özetleyelim bugünkü yanlış ve asılsız genel kabulü...
Allâh, dünyaya gelecek ne kadar insan varsa, başka bir mekânda onların toplu hâlde ruhlarını yaratmış; ve orada onlara sormuş; “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” İnsanların ruhları da, güya orada cevap vermişler; “Evet, sen bizim rabbimizsin” diyerek...
Sonra o ruhlar, oradan, teker teker dünyaya gelip, ana rahimlerinde oluşan bedenlere giriyorlar; ve sonra da çıkıp tekrar o âleme gidiyorlar...
Ve hatta bazı derin ve kapsamlı düşünce ve bilgi sahibi olmayan kişilere göre, tekâmül için tekrar dünyaya geliyorlar!.. Buna da yeniden dünyaya gelerek bir bedene girme anlamına “reenkarnasyon” diyorlar!
Bu yanlış anlayışa dayalı olarak, “elest bezmi” isimli bir hikâye daha uyduruluyor... Güya, o ruhlar âleminde tanışıp ülfet edenler, burada da tanışırmış; sevişenler burada da sevişirmiş; orada birbirinden hoşlanmayanlar, burada da birbirinden hoşlanmazlarmış!
Önce işin aslını özetleyelim, sonra da delillerimizi sıralayalım...
Âyetin işaret ettiği anlam şudur Allâhu âlem...
“Allâh insanı İslâm fıtratı üzere yaratmıştır” hükmü üzere, her insan, henüz menideki sperm hâlinde iken, babasının geninden İslâm fıtratının programını alarak dünyaya gelir, daha sonraki aşamalardan geçerek!
“Onların bellerinden zürriyetlerini alır” ifadesi, genetik olarak intikâl eden İslâm fıtratının bilgisinin, sperm hâlindeki varlığına işaret eder ve vurgular!
Yani sperm hâlindeyken insan, -BELLERİNDEN ZÜRRİYET ALINDIĞINDA- fıtrat olarak Rabbini bilme yetisine sahip kılınmıştır...
Esasen, genetik olarak bu programla yüklenmiş olan cenin, ana rahminde 120. günde, özünden boyutsal bir şekilde gelen melekî etki ile, “RUH” adı verilen ve beyin tarafından üretilen dalgalardan oluşan, ölüm ötesi boyut bedenini üretmeye başlar!.. Ve ona, yani “ruh”a, tüm zihinsel fonksiyonların hâsılası, dalgalar (wave) şeklinde yüklenir! Yani, başka bir yerden gelip bedene giren bilinçli bir “ruh” olayı kesinlikle geçerli değildir!
Dünya’dan öncesi yaşamda, bir yerlerdeki ruhlar âlemine dayanak gösterilmek istenen âyeti dikkatle düşünürsek, burada “Âdemoğullarının BELLERİNDEN” söz edildiğini fark ederiz... “BEL” olayı ruh boyutuna değil;içinde yer almakta olduğumuz dünya boyutuna ait bir şeydir. “Bel suyu”; menidir, spermin dünyasıdır!
Bu çok büyük yanlış anlamanın temelinde, “EZEL” kelimesinin BOYUTSALLIK ifade eden mânâda anlaşılmayıp, sanki mekânsal bir geçmiş olarak değerlendirilmesi yatmaktadır!..
Bu konuda geniş bilgi, “Hz. MUHAMMED NEYİ OKUDU?” isimli kitabımızda vardır. Ayrıca Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’ân tefsirinin 4. cildinin 2324. sayfasında bu yazdıklarımızın doğruluğunu teyit eden bilgileri bulabilirsiniz... Sayın Süleyman Ateş’in “Yüce Kurân’ın çağdaş tefsiri”nin 3. cilt 412. sayfasına da bakabilirsiniz...
İmam Gazâli, “Ravzatüt Talibin” isimli eserinde bu konuyla ilgili şöyle der:
“...Çünkü Rasûlullâh Efendimizin ruhu da, anneleri tarafından dünyaya getirilmelerinden önce mevcut ve yaratılmış değildi”!
Ruh dışarıdan gelip bedene giren bir şey değilse; çıktıktan sonra da yeniden başka bir bedene girmesi söz konusu olabilir mi?..
Kaynak : Dinin Temel Gerçekleri - Ahmed Hulusi