Türkistan Türklerinin İslam’ı kitleler halinde kabul etmeye başladığı 10. yüzyıl, Türk dünyası için tarihi bir dönüm noktası olmuştur.
Tarihte bilinen ilk Türk mutasavvıfı Ahmed Yesevi dir. Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da da tanınan ve sevilen Ahmet Yesevi, yaygın olan kanaate göre, Mevlânâ, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Anadolu ekollerini etkilemiştir.
Bir gün gazvelerin birinde aç kalan sahabe, Hz. Muhammedin’in huzuruna gelip yiyecek ister. Hz. Muhammed’in (s.a.v) duası üzerine Cebrail (a.s) cennetten bir tabak hurma getirir. Ashab, hurmaları paylaşırken bir hurma tanesi yere düşer. Cebrail (a.s) Resulullah’a hitaben, yere düşen hurmanın O’nun ümmetinden birine ait olduğunu bildirir. Hz. Muhammed (s.a.v) “ bu hurmayı sahibine kim teslim edecek? ” diye sorunca Arslan Baba , o göreve talip olduğunu bildirir. Hz.Resulûllah, kendi eliyle hurmayı Arslan Baba’nın damağına yerleştirir. Ve hurmanın sahibini nerede bulacağını, onu nasıl yetiştireceğini anlatır.
Bunun üzerine Arslan Baba, nice yüzyıl sonra Yesi’ye gelir ve Ahmed’i çocuklarla oyun oynarken bulur. Ona henüz bir şey söylemeden, Ahmed, emaneti kendisine teslim etmesini ister. Arslan Baba, damağında sakladığı hurmayı çıkarıp verir. Ayrıca ona bin bir zikir telkin eder. Bu olaydan bir süre sonra da vefat eder.
Ahmed Yesevi, devrinin birçok mutasavvıfı gibi bir alanda kalmakla yetinmeyip İslamiyet’i yeni kabul etmiş yerleşik ve göçebe Türkleri zahir ve batın ilimlerde aydınlatır, İslam’ın esaslarını, şeriat hükümlerini, tarikatın adab ve erkanını öğretir. İnanç ve tarikat adabında Türklerin milli kültür, örf ve adetlerine uygun taraflar bulunması Yeseviliğin Türkler arasında yaygın olmasını sağlar.
Ahmed Yesevi, Allah ehli ve gönül insanı olarak zaman sınırlarını aşıp nice gönüllere seslenmektedir.