Message
Nebi
Hz.Yakub’un soyundan
Irak toprakları, Ninova şehri
Hz.Yunus b.Metta, Irak toprakları üzerinde bulunan bugünkü Musul kentinin hemen karşısında, Dicle Nehri’nin doğu yakasında bunulanan ve hala bir kısım harabeleri görünen kadim Ninova şehrinde yaşamıştır. Ninova şehri, tarihin büyük imparatorluklarından birini kurmuş olan Asur Devleti’nin başkenti idi.
Yunus aleyhisselam, otuz yaşında iken peygamberlik görevine başlamış, otuz üç yıl süren uzun ve yorucu bir mücadele ile Allah’ın kendi omuzlarına yüklediği büyük vazifeyi hakkıyla yerine getirmeye çalışmıştır.
Yunus aleyhisselam, Metta isimli bir adamın oğludur. Sevgili Peygamberimiz ondan her vakit büyük bir sevgi ve sitayişle bahsetmiştir.
Yunus aleyhisselam Ninova’da uzun yıllar süren Tevhid mücadelesi sonucu, ikaz ve uyarılarının kavmine fazlaca tesir etmediğini görerek büyük bir üzüntüye düşmüştür. Yüz binden fazla insanın yaşadığı Ninova şehrinde Yunus aleyhisselam’a iman eden ancak iki kişi olmuştu. Daha önce gelen peygamberler gibi kavminin her türlü eziyet ve işkencesine tahammül gösteren Hz.Yunus, ihtiyarlık çağına eriştiğinde artık onlardan yüz çevirmek, bu zalim ve inkarcı milletten kurtulmak isteyerek yanlarından uzaklaşmaya karar vermiştir. Son kez Ninovalıları uyarıp, başlarına büyük bir felaketin çökeceğini söyledikten ve onlarla epeyce münakaşa ettikten sonra şehirden çıkıp gitmiştir. Belki günlerce, haftalarca yol aldıktan sonra bir deniz kıyısına gelerek, başka ülkelere gitmek amacıyla bir gemiye binmiştir.
Ancak Yunus aleyhisselam’ın içi hiç de rahat değildir. Çünkü ani bir kararla şehirden ayrılmış ve hicret etmesi için kendisine Allah’tan ne bir emir ne de bir müsade gelmemişti. Hz.Yunus bunları düşünürken birden şiddetli bir rüzgar esmeye, denizin durgun suları kabarıp dev dalgalar halinde gemiye saldırmaya başladı. Gemide bulunanlar büyük bir korku ve endişe içinde:
“Muhakkak ki içimizde günahkar ve suçlu kimseler var! Eğer onu bulup çıkartmaz ve gemiden aşağı atmazsak bu fırtına hepimizi helak edicek!” dediler.
Hz.Yunus suçlunun kendisi olduğunu hissetmeye başlamıştı. Suçlu benim diye inlemeye başladı. Gemidekiler ise onun iyi bir insan olduğunu düşünüyorlardı. Suçlunun o olabileceğine inanmak istemediler. Kendini feda etmesine izin vermediler ve kura çekmeye karar verdiler. Kurada kim çıkarsa onu denize atacaklardı.
Kura Hz.Yunus’a isabet etti. İkinci kez denediler ve yine Hz.Yunus’a isabet ettiğini görünce şaşkınlıkları iyice büyüdü. Böyle salih bir insanı feda etmek istemiyorlardı. Bunun üzerine tekrardan üçüncü bir kez daha kura çektiler. Ama sonuç yine değişmemişti. Bu arada Hz.Yunus da daha fazla beklemeyip geminin güvertesinden kendini karanlık sulara bıraktı.
Hz.Yunus denizin soğuk sularına düştüğünde birden kendisini büyük bir balığın yuttuğunu gördü. Artık sonunun gelmiş olacağını düşündü. Derken ellerinin ve ayaklarının hareket ettiğini hissetti. Balığın karnı içindeydi ve hala canlıydı. Hemen ima ile secde etmeye ve yüceler yücesi Rabbine niyaza başladı:
“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke, innî küntü mine’z-zalimîn” diyordu.
Yunus aleyhisselam zelle tabir edilen ve peygamberlerde görülmesi mümkün olan insani hatasını hemen farkedip tövbe ve istiğfara başlamıştı. Nitekim sevgili Peygamberimiz, bolluk zamanlarında olduğu gibi darlık ve sıkıntı zamanlarında da Hz.Yunus’un Kuran-ı Kerim’de belirtilen bu duası ile dua edenlere Rablerinin imdat ve yardımının geleceğini müjdelemiştir.
Hz.Yunus, orada Allah’ın dilediği kadar bir süre kaldıktan sonra balığın kendisini bir kumsala bırakmasıyla kurtuldu. Hz.Yunus yeni doğmuş bir çocuk kadar güçsüz ve zayıftı. Bütün vücudu pelteleşmiş gibiydi ve adeta hareket edemez haldeydi. Yüce Allah, kıyıda onu güneşin hararetinden koruyacak bir bitki yetiştirdi. Yine rivayetlere göre bu bitkinin yaprağından damlayan şifalı damlalarla onu besleyip, iyileştirdi. Hz.Yunus iyileştikten sonra hamd ve şükrünü arttırarak kavmine doğru yola koyuldu.
Kavmi Asurlular ise onun kendi içlerinden ayrılışından sonra Ninova üzerine çöken ve kapkara dumanlar çıkaran bir bulut gördüklerinde, başlarına ilahi bir azabın geleceğini anlayarak telaşa kapılmışlardı. Telaşla Hz.Yunus’u arayıp, onu bulamayınca:
“Allah’a iman ve günahlarımıza tövbe ettik!” diye bağrıştılar. Hepsi kaba elbiseler giymiş, hayvanları ile birlikte yüksekçe bir tepeye çıkmışlardı. Analar ve yavrular birbirlerinden ayrılmış, tövbe ve niyazın sesi arşı titretmeye başlamıştı. Göz yaşı dökerek Rablerinden bağışlanma diliyorlardı.
Üzerlerine çöken azap bulutu dağılırken peygamberleri Hz.Yunus’un tekrar şehre gelip aralarına karıştığını gördüler. Yüce Allah’ın tam helak edeceği sırada, kendilerine iman lütfedip de ecellerini geriye bıraktığı tek kavim olarak tarihe geçtiler.
Hz.Yunus bir süre daha onların içinde huzur ve mutlulukla yaşadı. Daha sonraki yıllar içinde, suları hurma lifinden örülmüş bir kızıl deve üzerine binerek, sırtına yünden bir aba geçirmiş olduğu halde Hac için Kabe’nin yollarına koyuldu. Onu Mekke’ye giden bir tepe üzerinde “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk!” diye telbiye getirdiğini söyleyen sevgili Peygamberimiz, Yunus b.Metta’nın yüce bir nebi olduğunu bir kez daha ilan etmiştir.