Message
Resul, Zebur
Hz.İbrahim’in soyundan, Hz.Yakub’un neslinden
Filistin toprakları
Hz.Musa aleyhisselam’ın vefatından sonra kırk yıl Sina çöllerinde perişan ve dağınık bir hayat yaşayan İsrailoğulları bu sürenin sonunda Yuşa Bin Nun aleyhisselam isimli peygamberlerinin etrafında toplanarak büyük bir güç oluşturmuş ve kendilerine vaadedilen Filistin topraklarını ele geçirmeyi başarmışlardı. Ancak her başarı ve zaferin kendilerini hemen şımartıp isyan ve tuğyana sevkettiği bu nankör insanlar, Filistin’in başkenti Kudüs’ü fethettiklerinde de kapılarından tevazu ve şükür secdeleriyle girecekleri yerde, azgınlık ve itaatsizlik gösterip, Allah’ın kendilerine söylemelerini emrettiği kelimeyi değiştirdiler. Allah da onların üzerine gökten murdar bir azap indirip suç ve günahlarını itirafa mecbur kıldı. Bir süre sonra da fethettikleri bu topraklardan tekrar kovulup dağlara ve kuytu vadilere sığınmak zorunda kaldılar. Amelika kabilesinin hükümdarlarından Calut isimli birisi Kudüs ve civarını onların elinden almış, bir kısmını kılıçtan geçirip hanım ve çocuklarını esir almıştı.
Büyük bir sefalet, yokluk ve acı içinde oraya buraya dağılmışlarken o dönemde önder ve peygamberleri olan Semuel aleyhisselam’a müracaat ederek sancağı altında toplanıp savaşabilecekleri bir hükümdarı başlarına geçirmek istediklerini söylediler. Bunun üzerine Semuel aleyhisselam onlara, içlerinden Talut’un, Allah tarafından hükümdar olarak tayin edildiğini bildirdi.
Talut, iri yarı, güçlü kuvvetli, akıllı ve dirayetli bir kimseydi ama İsrailoğulları arasında şöhreti yaygın, zengin ve varlıklı bir insan değildi. Hemen itiraz sesleri yükselmeye başladı. Talut’un hükümdarlığı hususunda, kendilerine açık bir belgenin gelmesini istediler. Semuel aleyhisselam da, daha önceki savaş sırasında düşmanlarının eline geçmiş olan ve içinde Tevrat’a ait levhalarla, Hz.Musa ve Harun aleyhisselamlara ait bazı hatıra eşyaların bulunduğu Mukaddes Tabutun kendilerine getirileceğini söyledi.
Gerçekten kısa bir süre sonra melekler tarafından getirilen tabutu gördüler ve Talut’un emir ve komutasında savaşmak için karar birliğine vardılar. Ancak yolda Talut’un emirlerine uymayanlar Talut’un emri ile ordudan ayrıldılar. Etrafında kalan az sayıda askeriyle Talut, kalabalık vaziyette kendilerini bekleyen Calut’un karşısına çıktı.
Devasa atının üzerinde bir gurur ve kibir heykeli halinde dikilmiş Calut, kendisiyle çarpışacak bir er istedi. Talut ordusunun içinde bulunan yeni yetme bir delikanlı olarak savaşa katılmış olan Davud aleyhisselam ileri atılarak, Calut’la bire bir savaşmak istediğini söyledi.
Davud aleyhisselam’ın sapanı ile attığı taş, atının üzerindeki mağrur komutanın tam alnına isabet ederek, başını parçaladı ve Calut korkunç bir gürültü ile yere devrildi. Onun böyle ölüp gittiğini gören ordusu birden müthiş bir paniğe kapılıp geri dönmeye başlayınca Talut ve askerleri yetişip kendilerini kılıçtan geçirdiler.
Davud aleyhisselam’ın gösterdiği kahramanlık bir anda bütün İsrailoğulları arasında yayılmış, şöhret ve saygınlığı artmıştı. Üstelik Talut, savaş sırasında söz verdiği gibi onu kızı ile de evlendirip, kendi hükümdarlığına ortak etmişti.
Talut’un bir savaşta ölümü ile İsrailoğulları onun yerine Davud aleyhisselam’ı hükümdar yaptılar. Artık bütün kabileler bir araya gelmiş, güçlü bir idare ve hükümdarlık ehliyetine sahip bulunan bu büyük insanın etrafında kenetlenmişlerdi.
Yüce Allah, çocukluğundan beri kendisine gönülden bağlı olan ve kendisinden başka hiçbir şeyden korkmayarak bütün hayatını Allah’ın rızasına uygun amellerle geçirmeye çalışan Davud aleyhisselam’a hükümdarlığı ihsan ettiği gibi ayrıca ondan daha büyük bir rütbe olan peygamberliği de bağışladı. Üstelik kendisine dört büyük kitaptan Zebur’u vahyederek, diğer bazı peygamberlerden üstün kıldığını gösterdi.
Davud aleyhisselam’ın soyu büyük peygamberlerden Hz.İbrahim’e kadar ulaşmaktaydı. Babası İşa da inançlı ve olgun bir kimseydi. Kavimlerine gönderilen peygamberlere itaat eder, onların hizmetinde bulunmak için can atardı.
Tarihçi ve müfessirlerin beyanlarından anlaşıldığı üzere Hz.Davud, insanların en çok ibadet edeni; insanlara olduğu kadar bütün hayvanlara karşı son derece şevkat göstereni, dağların ve kuşların bile kendi zikrine iştirak ettiği büyük bir peygamberdi. Bir hükümdar olmasına rağmen, demirden zırhlar yaparak satıyor ve ailesinin geçimini kendi el emeğinden kazandığı paralarla sağlıyordu. Bir gün iftar edip, bir gün oruç tutmak suretiyle yılın yarısını oruçlu geçirmekte; Allah’ın kendisine vahyettiği büyük dualar ve ilahiler mecmuası halindeki Zebur’u okuyup durmakta, geceleri uykusundan uyanıp uzun uzun namaz kılmaktaydı.
Beyaz tenli, düz saçlı, uzun ve kıvırcık sakallı, güzel sesli ve gerçekten çok güzel ahlaklı bir kimseydi. Kavminin arasında dolaşır, onların her türlü ihtiyaç ve sıkıntılarını gidermeye çalışır, özellikle yoksul ve miskinlerin işlerini görmekten büyük haz duyardı.
Oğlu Süleyman da kendisi gibi ilim ve hikmet sahibi bir kimseydi. Nitekim on iki oğlu olmasına rağmen kendisinden sonra Süleyman’ın hükümdar olmasını vasiyet etmişti.
İsrailoğulları, tarihlerinin en parlak çağını Hz.Davud ve Süleyman aleyhisselam döneminde yaşadılar. Davud aleyhisselam’ın kendi icadıyla yapılmış demir zırhlar sebebiyle düşmanlarına karşı büyük muvaffakiyet kazanıp nice zaferler elde ettiler. Aralarındaki birlik ve beraberliğin meyvelerini toplayarak şan, şöhret ve zenginlik içinde, geniş topraklara kavuştular.
Hz.Davud aleyhisselam’ın sesi pek güzeldi. Zebur’u okumaya başladığında bütün dağlar ve kuşlar ona iştirak eder, onunla birlikte yüce Allah’ı zikretmeye başlarlardı. O, kuşların dilini de biliyor, Allah’ı tesbih edişlerini duyuyordu.
Zebur, Allah’ın kendisine bağışladığı en büyük mucize idi. Bir Ramazan ayı içinde nazil olan ve yüz elli sureden oluşan bu kutsal kitap, içinde ameli hükümler bulundurup yeni bir şeriat getirmemiş olmasına rağmen, Tevrat’ı tasdik etmekte ve Allah’ı tesbih ve tenzih için içinde birçok dua ve ilahileri barındırmaktaydı.
Davud aleyhisselam kırk yıl kadar hükümdarlık yaptıktan sonra yüz yaşına eriştiği sırada vefat etmiştir. Mescid-i Aksa’nın inşaatını başlatmış fakat tamamlayamadığı için oğlu Süleyman’a bitirilmesini vasiyet etmiştir.